6 Aralık 2018 Perşembe

Günahkâr

Sonum gelmemişti, yeni bir başlangıç da değildi bu.
Arafta kalmanın sonsuz eziyetine sıcak bir merhabaydı sadece. Ebedi yalnızlık ve günah içinde, küçük mutluluklara sığınarak, ruhumun acısını bir nebze olsun dindirebilirdim, yine de bu keder ve ıstıraptan kaçışım yoktu. Hayata açılan o küçük penceremden çevremdeki rengarenk dünyayı görebilmek, içimde çarpışan iyi ve kötüye rağmen bir parça huzura erdiriyordu ruhumu. İlk günlerin sıcağı, zamanla yerini ayaza bırakmış, alışmaya çalıştıkça değişimine ayak uyduramadığım bu dünya ellerimin arasından kayıp gitmeye başlamıştı adeta. Nasıl da çaresizce duruyordum orada, kendi halimi düşünmekten aciz bir şekilde. Varlığıma dair cevap ararken, yolda bulduklarımla cevaba gidilmeyeceğini bir kenara koyarsak hiçe, hiçliğe adanmış bir düşünce silsilesiyle çevrilmişti zihnim. Doğru, yanlış, iyi, kötü sayısız savaşa giren çıkan bir zihin, en sonunda iki tarafa da teslim olmuştu. Doğrum yoktur, yanlışım bulunmaz, iyiyi bilemem, kötüyü hayal bile edemem, tek bir ortak paydadadır ruhum ve tüm düşüncelerim: Normal. İşte o zaman o bankta otururken aydınlanabileceğime, iyiye, kuta, kutsal olana ulaşabileceğimi düşünüyor, bunu vücudumun her bir hücresinde hissediyordum. Şimdi ise kendimi kapattığım bu küçük odacıkta, güneşi görmeden ve sesleri duymadan yaşamaya çalışırken tek düşündüğüm kutsal olana ne çok yakın olduğum ne de çok uzak. Bir sürü düşünceye çarparak, yolumu bulmaya çalıştığım bu arayışta elime geçenler beni olduğum yerden bir adım ileriye veya geriye götürmedi. Olması gereken buydu belki de. Olduğum yerde durmak, burayı anlamak ve ondan sonra kendi isteğimle bir adım ileri veya geri gitmek. Bunlar için düşünce hızlı, zaman yavaş.  Karanlık ebedi ve ışık onun bir parçası, ruhumun parçalandığını ve aynı zamanda tamamlandığını hissetmek gibi bir şey bu. Değişmek, değişim dürtüsü. Şimdi ketum bir ifade var yüzümde, o saf, heyecanlı ve arayış içindeki ifade yerine. Bakın, geçiyorlar penceremin önünden, sarı-kahverengi-kızıl yapraklar serili yerlerde, hep bir arayış, hep bir acele hali tahakküm düşüncelerinde, durup bu tozpembe bulutlara, soluk mavi göğe ve gecenin kadim dostu yıldızlara ayıracak zamanları yok. Keder ve mutluluk içinde, yaşayarak ölmekte ve ölerek yaşamaktayım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder