Henri Bergson. FFSK (Fransız Filozoflar Spor Kulübü) formasıyla
19. yüzyılın ikinci ve 20. yüzyılın ilk yarısında top koşturarak irregular bir
okul hayatı geçirmesine rağmen, adını yeşil sahalara kazımış ve konu zaman
algısı, bilginin erişilebilirliği ya da tipsiz düşünürler olduğu vakit adından
söz ettirmeyi başarmıştır.
Einstein gibi çatlak bir amcayla seviyeli bir ilişkisi dahi olan bu abimiz, sezgi ve zaman kavramlarına yüklediği yeni anlamlarla felsefesinin temellerini oluşturmuş, L'Evolution Créatrice (Yaratıcı Evrim, 1907) adlı yapıtıyla 1927 Nobel Edebiyat ödülünü almayı da ihmal etmemiştir.
Einstein gibi çatlak bir amcayla seviyeli bir ilişkisi dahi olan bu abimiz, sezgi ve zaman kavramlarına yüklediği yeni anlamlarla felsefesinin temellerini oluşturmuş, L'Evolution Créatrice (Yaratıcı Evrim, 1907) adlı yapıtıyla 1927 Nobel Edebiyat ödülünü almayı da ihmal etmemiştir.
Ve...
Sözü daha fazla uzatmayıp bu
büyük hocayı, Le Rire (Gülme, 1900)
adlı kitabı hakkındaki konuşmasını yapmak üzere sahneye davet ediyorum!
(Alkışlar)
HB: Sayın Diyanet İşleri
Başkanımız, VMYM üyeleri ve saygıdeğer dinleyiciler! Hepinizi en içten
dileklerimle selamlıyor, bu fırsatı bana bahşettiğiniz için sizlere sonsuz
ihtiramlarımı arz ediyorum.
(VMYM üyeleri ön koltuklardan
sırıtır.)
Komik dediğimiz şey nedir?
Komik bir şeye neden ağzımızı açıp çeşit çeşit sesler çıkararak tepki veririz?
Ya da bu tepkiyi verdiğimiz şeylerin ortak yanı nedir? Neyi komik bularak
güleriz? Dikkatinizi istirham ediyorum; bütün gülmeleri değil, burada yalnızca
komikten kaynaklanan gülmeyi ele alacağız.
Kemerlerinizi bağlayın, uçuşa
geçiyoruz!
(Kimse gülmez.)
Öncelikli savım şu:
İçinde insan olmayan bir şeyde
komik de yoktur.
(Arkalarda oturan bir grup fil
salonu terk eder.)
Bir köpek, bir insanı
hatırlatmadığı sürece hangi şekle girerse girsin, hangi şaklabanlığı yaparsa
yapsın komik olmayacaktır. Herhangi bir hayvan ya da cansız bir nesne insanı
güldürmeyi başarabiliyorsa, bu o hayvanın ya da nesnenin insanla olan
benzerliğinden, insanın üzerinde bıraktığı izden ya da yine insanın onu
kullanış biçiminden kaynaklanmaktadır.
Filozofların pek çoğu insanı
"gülebilen hayvan" olarak tanımlamışlardır. Oysa "güldürebilen
hayvan" olarak da tanımlayabilirlerdi.
İkinci olarak diyebilirim ki:
Kayıtsızlık, gülmenin kendini
bulduğu doğal ortamıdır ve gülmenin en büyük düşmanı duygulardır. Bizde acıma
ya da şefkat hissi uyandıran birine gülemeyiz demiyorum, ancak gülmenin
gerçekleşebilmesi için belli bir süreliğine de olsa bu şefkat ve acıma
duygusunu bir kenara bırakmamız gerekir.
Böylece gülen ve gülünenle
ilgili iki temel noktayı arz etmiş bulunuyorum. Kabaca söyleyecek olursak:
1) Gülünen şey, ancak ve ancak
insandır.
2) Gülen kişi, kesinlikle bir
kayıtsızlık içindedir. -duygusal yönelimlere karşı-
Üçüncü ve aslında en temel
savım ise şöyle:
Varlık her daim değişmektedir.
Eskilerin dediği gibi varlık: katı, sabit, değişmeyen bir yapı değildir.
(Descartes, Kant'ı dirseğiyle
dürter.)
Bir dinamizm içerisinde daima
evrilmektedir. Toplum, bireylerin buna ayak uydurmalarını ister, onlarla
beraber değişmesini, evrilmesini umar. Bunun için yasalar koyar. Her yeni
duruma özgü yeni bir toplum sözleşmesi imzalanır.
Tüm bunlardan ziyade, toplum
içerisinde, bireyler arasında bir de gizli bir anlaşma vardır; kağıt üzerinde
olmayan, gayri resmi bir anlaşma. Yasaların konuşamadığı yerde söz alıp toplum
adına konuşan, uyaran, hatta ceza veren. İşte gülmenin en temel özelliği! Somut
olarak topluma bir müdahalenin söz konusu olmadığı durumlarda, dolayısıyla
yasaların söz alamayacağı kadar özel ve küçük noktalarda, gülme bayrağı
devralır.
Gülme bir çeşit sosyal jesttir.
Hayata karşı katılığa, kayıtsızlığa karşı toplumun verdiği bir uyarıdır.
Diğerlerini umursamadan
otomatik olarak yoluna devam eden biri komiktir. Gülme, onun dalgınlığını
düzeltmek ve kurduğu hayalden onu çekip almak için vardır. Metroda herkes inmek
için merdiveni kullanırken, trabzandan kayarak inmeyi tercih eden biri
komiktir. Pantolonunu ters giymiş biri, bir konuşmacının sözlerini
anlamayıp/farklı anlayıp saçma sapan soru soran biri ya da alışılmadık bir
kıyafet ile toplum içerisinde dolaşan biri komiktir. Ama tüm bu gülmeler
aslında biraz önce bahsettiğim o gizli anlaşmanın korunması ve böylece kişinin
dalgınlıktan/kayıtsızlıktan/katılıktan, ne derseniz, çekip çıkarılması ve akış
içinde bulunan varlığın düzenine ayak uydurması için vardır.
Söyleyeceklerim bu kadar. Beni
dinlediğiniz için çok teşekkür ediyorum. Ama sahneyi terk etmeden önce...
(Elini yüzüne götürür, suratını
çenesinin altından kavradığı gibi yukarıya doğru çeker. Maskesini çıkartır.
Yüzü ortaya çıkar.
Bu Bir Küçük Bok Böceğidir.
Bunu gören üç kişi ağlamaya,
iki yüz kişi kahkahalarla gülmeye, yedi yüz doksan yedi kişi öfkeden kızarmaya,
bunlardan ellisi de platforma çıkıp Bir Küçük Bok Böceğini ezmeye başlar;
üzerinde tepinir öldürürler.
Gökyüzünden üç elma düşer;
biri sevip de ölemeyenlere,
biri ölüp de kavuşamayanlara,
biri de Topçuzadelerin
Nurettin'e... )
Pekii hoşnutsuz olan toplumun manipüle edici uyarısının kişi tarafından yanıt bulmaması, uyarının kale alınmaması durumunda ne olur deriz?
YanıtlaSilbilmem...
YanıtlaSil