1 Mart 2017 Çarşamba

Gülmenin Anlamı Üzerine (Felsefe Yazıları-3)

         Henri Bergson. FFSK (Fransız Filozoflar Spor Kulübü) formasıyla 19. yüzyılın ikinci ve 20. yüzyılın ilk yarısında top koşturarak irregular bir okul hayatı geçirmesine rağmen, adını yeşil sahalara kazımış ve konu zaman algısı, bilginin erişilebilirliği ya da tipsiz düşünürler olduğu vakit adından söz ettirmeyi başarmıştır.
  Einstein gibi çatlak bir amcayla seviyeli bir ilişkisi dahi olan bu  abimiz, sezgi ve zaman kavramlarına yüklediği yeni anlamlarla felsefesinin temellerini oluşturmuş, L'Evolution Créatrice (Yaratıcı Evrim, 1907) adlı yapıtıyla 1927 Nobel Edebiyat ödülünü almayı da ihmal etmemiştir.

Ve...

Sözü daha fazla uzatmayıp bu büyük hocayı, Le Rire (Gülme, 1900) adlı kitabı hakkındaki konuşmasını yapmak üzere sahneye davet ediyorum!

(Alkışlar)

HB: Sayın Diyanet İşleri Başkanımız, VMYM üyeleri ve saygıdeğer dinleyiciler! Hepinizi en içten dileklerimle selamlıyor, bu fırsatı bana bahşettiğiniz için sizlere sonsuz ihtiramlarımı arz ediyorum.

(VMYM üyeleri ön koltuklardan sırıtır.)

Komik dediğimiz şey nedir? Komik bir şeye neden ağzımızı açıp çeşit çeşit sesler çıkararak tepki veririz? Ya da bu tepkiyi verdiğimiz şeylerin ortak yanı nedir? Neyi komik bularak güleriz? Dikkatinizi istirham ediyorum; bütün gülmeleri değil, burada yalnızca komikten kaynaklanan gülmeyi ele alacağız.

Kemerlerinizi bağlayın, uçuşa geçiyoruz!

(Kimse gülmez.)

Öncelikli savım şu:

İçinde insan olmayan bir şeyde komik de yoktur.

(Arkalarda oturan bir grup fil salonu terk eder.)

Bir köpek, bir insanı hatırlatmadığı sürece hangi şekle girerse girsin, hangi şaklabanlığı yaparsa yapsın komik olmayacaktır. Herhangi bir hayvan ya da cansız bir nesne insanı güldürmeyi başarabiliyorsa, bu o hayvanın ya da nesnenin insanla olan benzerliğinden, insanın üzerinde bıraktığı izden ya da yine insanın onu kullanış biçiminden kaynaklanmaktadır.

Filozofların pek çoğu insanı "gülebilen hayvan" olarak tanımlamışlardır. Oysa "güldürebilen hayvan" olarak da tanımlayabilirlerdi.

İkinci olarak diyebilirim ki:

Kayıtsızlık, gülmenin kendini bulduğu doğal ortamıdır ve gülmenin en büyük düşmanı duygulardır. Bizde acıma ya da şefkat hissi uyandıran birine gülemeyiz demiyorum, ancak gülmenin gerçekleşebilmesi için belli bir süreliğine de olsa bu şefkat ve acıma duygusunu bir kenara bırakmamız gerekir.

Böylece gülen ve gülünenle ilgili iki temel noktayı arz etmiş bulunuyorum. Kabaca söyleyecek olursak:

1) Gülünen şey, ancak ve ancak insandır.
2) Gülen kişi, kesinlikle bir kayıtsızlık içindedir. -duygusal yönelimlere karşı-

Üçüncü ve aslında en temel savım ise şöyle:

Varlık her daim değişmektedir. Eskilerin dediği gibi varlık: katı, sabit, değişmeyen bir yapı değildir.

(Descartes, Kant'ı dirseğiyle dürter.)

Bir dinamizm içerisinde daima evrilmektedir. Toplum, bireylerin buna ayak uydurmalarını ister, onlarla beraber değişmesini, evrilmesini umar. Bunun için yasalar koyar. Her yeni duruma özgü yeni bir toplum sözleşmesi imzalanır.

Tüm bunlardan ziyade, toplum içerisinde, bireyler arasında bir de gizli bir anlaşma vardır; kağıt üzerinde olmayan, gayri resmi bir anlaşma. Yasaların konuşamadığı yerde söz alıp toplum adına konuşan, uyaran, hatta ceza veren. İşte gülmenin en temel özelliği! Somut olarak topluma bir müdahalenin söz konusu olmadığı durumlarda, dolayısıyla yasaların söz alamayacağı kadar özel ve küçük noktalarda, gülme bayrağı devralır.

Gülme bir çeşit sosyal jesttir. Hayata karşı katılığa, kayıtsızlığa karşı toplumun verdiği bir uyarıdır.

Diğerlerini umursamadan otomatik olarak yoluna devam eden biri komiktir. Gülme, onun dalgınlığını düzeltmek ve kurduğu hayalden onu çekip almak için vardır. Metroda herkes inmek için merdiveni kullanırken, trabzandan kayarak inmeyi tercih eden biri komiktir. Pantolonunu ters giymiş biri, bir konuşmacının sözlerini anlamayıp/farklı anlayıp saçma sapan soru soran biri ya da alışılmadık bir kıyafet ile toplum içerisinde dolaşan biri komiktir. Ama tüm bu gülmeler aslında biraz önce bahsettiğim o gizli anlaşmanın korunması ve böylece kişinin dalgınlıktan/kayıtsızlıktan/katılıktan, ne derseniz, çekip çıkarılması ve akış içinde bulunan varlığın düzenine ayak uydurması için vardır.

Söyleyeceklerim bu kadar. Beni dinlediğiniz için çok teşekkür ediyorum. Ama sahneyi terk etmeden önce...

(Elini yüzüne götürür, suratını çenesinin altından kavradığı gibi yukarıya doğru çeker. Maskesini çıkartır. Yüzü ortaya çıkar.

Bu Bir Küçük Bok Böceğidir.

Bunu gören üç kişi ağlamaya, iki yüz kişi kahkahalarla gülmeye, yedi yüz doksan yedi kişi öfkeden kızarmaya, bunlardan ellisi de platforma çıkıp Bir Küçük Bok Böceğini ezmeye başlar; üzerinde tepinir öldürürler.

Gökyüzünden üç elma düşer;

biri sevip de ölemeyenlere,

         biri ölüp de kavuşamayanlara,

biri de Topçuzadelerin Nurettin'e... )

  

2 yorum:

  1. Pekii hoşnutsuz olan toplumun manipüle edici uyarısının kişi tarafından yanıt bulmaması, uyarının kale alınmaması durumunda ne olur deriz?

    YanıtlaSil