2 Mayıs 2016 Pazartesi

Rüyaymış

Sararmaya yüz tutan yaprakların, ağaçlarda son demlerini yaşadığı bir sonbahar gecesiydi. Dışarıya, o ağaçlarda kalan yaprakları sersemleten hafif bir yağmur ve o yağmurun etkisiyle ıslanan toprağın karanlığa bıraktığı, insanı rahatlatan muhteşem ferahlık kokusu hâkimdi. O sersemleyen yaprakların feryatlarının dört duvar içinde duyulmasına olanak sağlayacak derecede bir sessizlik ve o feryatlara neden olan sert bir rüzgârın var olduğu böyle bir gecenin ortasında, sekiz kişilik yurt odasındaki mavi nevresimli yatağından birden uyanıverdi.

Gördüğü kâbustan olsa gerek susamıştı. Hemen yatağının sağ başında bulunan su şişesinden birkaç yudum su içerek kalbinin atışlarını yavaşlattı ve yüreğini rahatlattı. Suyun da etkisiyle vücudunda ısı dengesizliği oluşmuş ve bedeninden soğuk sular boşanmıştı, terlemişti.
Kendine gelmek için elini yüzünü yıkaması gerektiğini hissetti. Yurt binasının en üst katında kalmaktaydı. Bu katın lavaboları arızalı olduğu için uzun bir süredir alt katın lavaboları kullanılmaktaydı. Odadan koridora çıktı. Koridorun başındaki duvarı boydan boya tamamen kaplayan pencereden girmiş olan ayın dolunay haliyle karşılaştı. Ay, pencereden kendisine gülümsüyor ve parıldıyordu. Pencerenin önünden geçip merdivenlere yöneldi bir alt kata indi. Koridorun ışıkları kapalıydı ve içeriyi sadece ayın ışığı aydınlatıyordu. Ay ışığı da sadece renklerin tonlarını ayırt etmeye yardımcı oluyordu. Pencereden içeri giren ayın ışığını arkasına alarak koridorun sonundaki lavabolara yürümeye başladı.
Yürürken bir yandan da odaların kapılarına bakarak sayıyordu. Kimi odalarda gece lambasının ışığı görünürken, kimisi zifiri karanlıktaydı. Kimi odalarda ise uyanık olanlar vardı ve sohbet sesleri geliyordu. Bu uzun koridorun sonuna gidene kadar sağ taraftaki odaları tek tek saymıştı ve tam yedi oda vardı. Tam yedi oda, her biri boyu yaklaşık sekiz metre. Hemen küçük bir hesapla yaklaşık elli altmış metre yapıyordu. Koridorun bu denli uzun olduğunun ilk defa farkına varıyordu. Koridorun sonunda sol taraftaki lavaboların kapısından içeri girerken kendi kendine bu yurtta bir korku filmi çekilse acaba nasıl olurdu diye düşünmekten de kendini alıkoyamadı.
Lavabo kısmına girer girmez musluklara yöneldi ve elini yüzünü yıkamaya başladı. Tam o esnada aydınlığa alışmış gözleri kendilerini üstü toprakla kapatılmış bir çukurda hissetti. Her taraf zifiri karanlıktı, ışıklar kapanmıştı.
İlk başta kendisine şaka yapıldığını düşündü, çünkü kaldığı yurtta böyle şakalar yapılmaktaydı ve böyle şakalara hazırlıklı olmalıydı. Vakti zamanında bu kadar olmasa da kendisi de şakalar yapmıştı. İlk şüpheliler ise koridorda yürürken konuşma seslerini duyduğu kişilerdi. Evet, kesinlikle onlar yapmıştır.
Her gün gelip giderken gördüğü ama hiç kullanmadığı lambaların anahtarlarını el yordamıyla buldu, aşağı yukarı oynattı. Hayır, ona şaka yapılmamıştı ve birkaç gün önce gülerek izlediği korku filmi aklına gelmiş ve onu şimdi etkisi altına almıştı. Korkmaya başlamıştı. Kalp atışları tekrar hızlanmış, vücudundaki adrenalin miktarı artmıştı.
Gözleri karanlığa tam alışamadığı için bir eli duvarda bir elini önüne uzatmış vaziyette duvar kenarından yavaş adımlar ile lavabo kısmından çıktı. Ayın ışığını gördü, önce biraz soluklandı. Ne yapacağını düşünmeye çalıştı, ama olmadı. En kötü karar kararsızlıktan iyidir diyerek birden koşmaya başladı. Az önce gelirken birer birer saydığı kapıların önünden şimdi hızlıca geçiyordu. Pencerenin önüne geldi, tekrar soluklandı, kalp atışlarının ritmi kulaklarında çınlıyordu sanki. Sonra hızlıca, düşe kalka karanlık merdivenleri çıktı. Tam merdivenler bitmişti ki sağdan dördüncü kapının pencere dilimi şeklindeki camından beyaz bir ışık belirdi. Zaten hızlı atan kalbi bu sefer kan pompaladığı bedenini terk edecek gibiydi. Çünkü o ışığın geldiği oda onun kaldığı odaydı. Bir süre duraksadı, düşündü. Ne yapmalıydı?
Hayal mi görmüştü, yoksa gerçek miydi? Bu soruları düşünürken tüm cesaretini toplayıp odaya girdi ve kendini kapıdan yedi adım uzaklıktaki duvar dibinde bulunan yatağının içine attı, yorganı kafasına kadar çekip yaşadıklarını unutmaya çalıştı. İlk uyandığında farkına bile varamadığı cama vuran yağmur tanelerinin sesleri şimdi kalp atışlarına eşlik ediyordu ve dışarıdaki sesleri çok net bir şekilde duyabiliyordu. Sanki yağmur kafasının içinde yağıyordu. O sırada koridorda gördüğü ışık bu sefer odanın beyaz duvarlarında yansıdı, her yer bembeyaz oldu. Korkudan gözlerini sımsıkı kapattı ve birden açtı.
Açtığında kafasının içindeki yağmur sesleri yok olmuştu. Pencereye baktı camda yağmur damlaları da yoktu, yağmur yağmıyordu. Dili damağına yapışmıştı, su şişesine uzanmak için elini yatağın sağına uzattı. Aradı ama şişeyi bulamadı. Ne oluyordu? Az önce orada değil miydi şişe? Yataktan çıktı, ama üstündeki kıyafetler bunlar değildi az önce başka giysiler vardı üzerinde. Ellerini kafasına götürdü, parmaklarıyla saçlarını geriye taradı ve ellerini kafasının arkasında birleştirdi. Düşündü, bu olanlara bir anlam vermeye çalıştı. 
Acaba kâbus mu görmüştü? Kolundaki saate baktı, saat gece 03.00 idi. Tıpkı o izlediği korku filmindeki gibi. Biraz odanın içinde gezindi. Camın önüne geldi. Pencereyi açtı, kafasını dışarıya doğru uzattı, hava açık ve ayazdı. Temiz hava biraz aklını başına getirmişti. Bir kâbus görmüştü, artık emindi. Elini yüzünü yıkamaya gidecekti ki duraksadı, önce düşündü, sonra gülümsedi.
Ve gitmekten vazgeçti… 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder