Sararmaya
yüz tutan yaprakların, ağaçlarda son demlerini yaşadığı bir sonbahar gecesiydi.
Dışarıya, o ağaçlarda kalan yaprakları sersemleten hafif bir yağmur ve o yağmurun
etkisiyle ıslanan toprağın karanlığa bıraktığı, insanı rahatlatan muhteşem
ferahlık kokusu hâkimdi. O sersemleyen yaprakların feryatlarının dört duvar
içinde duyulmasına olanak sağlayacak derecede bir sessizlik ve o feryatlara neden
olan sert bir rüzgârın var olduğu böyle bir gecenin ortasında, sekiz kişilik
yurt odasındaki mavi nevresimli yatağından birden uyanıverdi.
Gördüğü kâbustan
olsa gerek susamıştı. Hemen yatağının sağ başında bulunan su şişesinden birkaç
yudum su içerek kalbinin atışlarını yavaşlattı ve yüreğini rahatlattı. Suyun da
etkisiyle vücudunda ısı dengesizliği oluşmuş ve bedeninden soğuk sular boşanmıştı,
terlemişti.
Kendine gelmek için elini yüzünü yıkaması gerektiğini hissetti.
Yurt binasının en üst katında kalmaktaydı. Bu katın lavaboları arızalı olduğu
için uzun bir süredir alt katın lavaboları kullanılmaktaydı. Odadan koridora
çıktı. Koridorun başındaki duvarı boydan boya tamamen kaplayan pencereden
girmiş olan ayın dolunay haliyle karşılaştı. Ay, pencereden kendisine
gülümsüyor ve parıldıyordu. Pencerenin önünden geçip merdivenlere yöneldi bir
alt kata indi. Koridorun ışıkları kapalıydı ve içeriyi sadece ayın ışığı
aydınlatıyordu. Ay ışığı da sadece renklerin tonlarını ayırt etmeye yardımcı
oluyordu. Pencereden içeri giren ayın ışığını arkasına alarak koridorun sonundaki
lavabolara yürümeye başladı.
Yürürken bir yandan da odaların kapılarına bakarak
sayıyordu. Kimi odalarda gece lambasının ışığı görünürken, kimisi zifiri
karanlıktaydı. Kimi odalarda ise uyanık olanlar vardı ve sohbet sesleri
geliyordu. Bu uzun koridorun sonuna gidene kadar sağ taraftaki odaları tek tek
saymıştı ve tam yedi oda vardı. Tam yedi oda, her biri boyu yaklaşık sekiz
metre. Hemen küçük bir hesapla yaklaşık elli altmış metre yapıyordu. Koridorun bu
denli uzun olduğunun ilk defa farkına varıyordu. Koridorun sonunda sol
taraftaki lavaboların kapısından içeri girerken kendi kendine bu yurtta bir
korku filmi çekilse acaba nasıl olurdu diye düşünmekten de kendini alıkoyamadı.
Lavabo kısmına girer girmez musluklara yöneldi ve elini yüzünü yıkamaya
başladı. Tam o esnada aydınlığa alışmış gözleri kendilerini üstü toprakla
kapatılmış bir çukurda hissetti. Her taraf zifiri karanlıktı, ışıklar
kapanmıştı.
İlk başta kendisine şaka yapıldığını düşündü, çünkü kaldığı yurtta
böyle şakalar yapılmaktaydı ve böyle şakalara hazırlıklı olmalıydı. Vakti zamanında
bu kadar olmasa da kendisi de şakalar yapmıştı. İlk şüpheliler ise koridorda
yürürken konuşma seslerini duyduğu kişilerdi. Evet, kesinlikle onlar yapmıştır.
Her gün gelip giderken gördüğü ama hiç kullanmadığı lambaların anahtarlarını el
yordamıyla buldu, aşağı yukarı oynattı. Hayır, ona şaka yapılmamıştı ve birkaç
gün önce gülerek izlediği korku filmi aklına gelmiş ve onu şimdi etkisi altına
almıştı. Korkmaya başlamıştı. Kalp atışları tekrar hızlanmış, vücudundaki
adrenalin miktarı artmıştı.
Gözleri karanlığa tam alışamadığı için bir eli
duvarda bir elini önüne uzatmış vaziyette duvar kenarından yavaş adımlar ile
lavabo kısmından çıktı. Ayın ışığını gördü, önce biraz soluklandı. Ne
yapacağını düşünmeye çalıştı, ama olmadı. En kötü karar kararsızlıktan iyidir
diyerek birden koşmaya başladı. Az önce gelirken birer birer saydığı kapıların
önünden şimdi hızlıca geçiyordu. Pencerenin önüne geldi, tekrar soluklandı,
kalp atışlarının ritmi kulaklarında çınlıyordu sanki. Sonra hızlıca, düşe kalka
karanlık merdivenleri çıktı. Tam merdivenler bitmişti ki sağdan dördüncü
kapının pencere dilimi şeklindeki camından beyaz bir ışık belirdi. Zaten hızlı
atan kalbi bu sefer kan pompaladığı bedenini terk edecek gibiydi. Çünkü o
ışığın geldiği oda onun kaldığı odaydı. Bir süre duraksadı, düşündü. Ne
yapmalıydı?
Hayal mi görmüştü, yoksa gerçek miydi? Bu soruları düşünürken tüm
cesaretini toplayıp odaya girdi ve kendini kapıdan yedi adım uzaklıktaki duvar
dibinde bulunan yatağının içine attı, yorganı kafasına kadar çekip
yaşadıklarını unutmaya çalıştı. İlk uyandığında farkına bile varamadığı cama
vuran yağmur tanelerinin sesleri şimdi kalp atışlarına eşlik ediyordu ve
dışarıdaki sesleri çok net bir şekilde duyabiliyordu. Sanki yağmur kafasının
içinde yağıyordu. O sırada koridorda gördüğü ışık bu sefer odanın beyaz
duvarlarında yansıdı, her yer bembeyaz oldu. Korkudan gözlerini sımsıkı kapattı
ve birden açtı.
Açtığında kafasının içindeki yağmur sesleri yok olmuştu.
Pencereye baktı camda yağmur damlaları da yoktu, yağmur yağmıyordu. Dili
damağına yapışmıştı, su şişesine uzanmak için elini yatağın sağına uzattı.
Aradı ama şişeyi bulamadı. Ne oluyordu? Az önce orada değil miydi şişe?
Yataktan çıktı, ama üstündeki kıyafetler bunlar değildi az önce başka giysiler
vardı üzerinde. Ellerini kafasına götürdü, parmaklarıyla saçlarını geriye
taradı ve ellerini kafasının arkasında birleştirdi. Düşündü, bu olanlara bir
anlam vermeye çalıştı.
Acaba kâbus mu görmüştü? Kolundaki saate baktı, saat
gece 03.00 idi. Tıpkı o izlediği korku filmindeki gibi. Biraz odanın içinde
gezindi. Camın önüne geldi. Pencereyi açtı, kafasını dışarıya doğru uzattı,
hava açık ve ayazdı. Temiz hava biraz aklını başına getirmişti. Bir kâbus
görmüştü, artık emindi. Elini yüzünü yıkamaya gidecekti ki duraksadı, önce
düşündü, sonra gülümsedi.
Ve gitmekten vazgeçti…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder