23 Mayıs 2016 Pazartesi

Öyle işte


"Zorda kaldım, anlatmak istedim.
İnan ben ömrümde böylesine,
inan ben ömrümde..."


"Öyle işte..." dedi sonra nedense. Çıkmış mıydı ağzından tüm şu dedikleri?
Çıkmamıştı yine heralde. Yine kendi içinde kavrulmuştu tüm sözcükler.

-Soğuktu ve onun duvarları vardı.
Soğuktu ve o, içinde sıcak bir acıyı sayıklıyordu.

Kaldırımda, bir akşam üzeri olmuştu, olan neyse. Durgun yağmurlara sevdalı içinin bir fırtınayla kopuşunu izlemişti. Karşısında sevdiği pür dikkat onu dinlerkendi.
Yorulmuştu; acılarını, mutlulukları, hayalini kederini kucağında toplamış öylece hayatını izliyordu. Hayatının kenarında mahsur kalmıştı. Onca yıl beklemişti onu çıkaracak birisini. Onca yıl kaldığı kuyuya alışmış, hayatından korkmuştu. 
Şimdi duruyordu karşısında, biliyordu, oydu.
Dalgın gözlerle izledi gözlerini. Baktı en derinine. 
Derinden korktu.
Onca yıl kuyunun içinde yaşamasına rağmen,
Ona rağmen,
Yükünden korktu.
Sevdalanmıştı, sanmıştı.
Sevdanın yüküyle karşılaşınca kaçtı kuyusuna yalınayak.

-O ise bunlardan habersiz bekliyordu. Adını seslenen sesin merakı içinde dönmüştü ona.

Soğuktu, duvarları vardı.
İnsan korkularını yön edinince şaşıyordu ne yapacağını. Herkese karşı siperini alıyordu. Bir gün tam kabuğundan çıkmaya karar veriyor, aynı gün içinde gördüklerinden korkup tekrar kaçıyordu.
İnsan, peşinden koşturanı yoktu belki ama 
Kaldıramadıklarını hâlâ kaldıramıyordu.
İnsan, nice insandan habersiz, yükünü gönlüne alıyor, yükünü sır gibi saklıyor, yükünden kaçıyor, yükünü seviyor, yükünü sayıklıyordu.
İnsan, yükünden şikayetçi değildi de buruk bir tebessümle anıyordu onu hep düşüncelerinde.

Bir akşam üzeri gözleri sevdiğinin gözlerine dalmışken düşünmüştü bunları. 
Meraklı gözlerle bakıyordu hâlâ.
Evet, bir şey demeliyim diye düşündü sonra.
Şimdi ona şu çiçeğin güzelliğini anlatmalıydı misal.
Ya da şu bulutlara baksaydı ya, ne güzellerdi, pamuk gibi.
Ya da yolda giden bir çocuğu göstermeliydi; elleri yumuklaşmış, annesinin tek parmağında yürümeyle cebelleşen bebeği.
Şimdi ne demeliydi?

İki kişi susarak yolda yürüyordu. İkisi de, bir diğerinden habersiz. Konuşsalar belki bir bütün olacaklardı.
İki kişi susarak yolda yürüyordu. Dertlerini heybelerine sırtlanmış, dertlerini gönüllerinden saymış bir şekilde.
İki kişi susarak yolda yürüyordu. Tâ ki biri, sessizliği içine atıp konuşana dek:

"Zorda kaldım, anlatmak istedim.
İnan ben ömrümde böylesine 
inan ben ömrümde..."

-Öyle işte... 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder