23 Ocak 2016 Cumartesi

?

     Bugünde gözlerim, tanıdık senelerle bağdaş kurmuş demlenirken yüreğine çınlıyor. Nadir kabilesi gövdeli, pazar teveccühü gibi her vakit olamayacak bir çınlayış, buğuluyor bakışlarımı.

     Çocuklar ölmesin dualarını, örülen duvarları sakallılar sıvazlardı. İçimdeki hayvana, içimdeki çocuğu meze sunan kadına, kahr' etmemek için düğümlük ettim tespih ipliğiyle dudaklarımı. Boynuma batırdığı kirpiklerini tül bildim pencereme, nefesi tene, nefsi ruha sızdırırdı. Antika bir çerçeve; kırık camlı, tozdan duvaklı. Mülteci kedere çizilmiş resme yuvaydı. Yıkılan damlarda seyredilen Güneşin batımı, yığılan bedenlerde yıkılan hayallerin hayası, seçilen boyanın rengi kimin hatasıydı? Uyuşturulan hisler, uzuvlardaki karıncalar hangi ana temaydı, hangi duaların seması, hangi kadına selaydı? Suallerin netliği, cevapların sertliğiyle nasıl orantılıydı? Bu kadar sual varken, silüetin sırrı tabutta mı saklıydı? Tövbekar günahlı, öldüremediği kız çocuğuna mı sevdalıydı?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder