6 Ağustos 2015 Perşembe

Yol Senfonisi


Güneş süzülüyordu. Ellerini kenetledi. Işığı teninde hissetti. Yanında bir nehir akıyordu kendi yolunda. Bir de kendisini düşündü; yolunu bilemediği, izine rastlayamadığı kendisini.
Ne de zor geliyordu ona. İçindeki fırtınalar diyeceksiniz belki siz lâkin içinde fırtınalar kopmuyordu onun.
Hep sakindi, sakin biri olarak kalıcaktı. Ne gerek vardı ki şu üç günlük dünyada bir hışımla biriktirdiğin onca anıyı parçalamaya? 
Gönlünden parçalar kopuyordu onun. Her bir kırık daha da derine bata bata nefessizlik hissettiriyordu ona. 
Su yolunda gidiyordu. Bir şeyler yolunda gidiyordu da o koyulduğu yolun hâlinden anlamıyordu.
Sevda mı? Bir ihtilâldi onun için.
Dostluk mu? Kurtuluştu sanki sıkışmışlığın içinden.
Aile mi? Nefesti. Nasıl olursa olsundu, nefesti.
Sığındı. İçinde biriktirdiği nice diyarlara sığındı.
Kaçtı, kurtulamadı.
Koştu, düşeyazdı.
İnanmak istedi, gerçek olmayanla yüzleşti.
Bulut oldu, rügar savurdu onu her bir tarafa.
Kelebek olmak istedi, tırtıl oluşuna takıldı.
Gönül gözüyle göremedi, bakar kör oldu.
Bir kaç kelime biriktirdi içinden kağıtlara yazdı, duyulsun, birileri işitsin istedi; sonuca baktığında nice kelimelerin içinde kaldığını gördü.
Neden diye sordu, neyi aradığını bilmeden.
Uzun bir yola girdi, sonunu hiç düşünmeden.
Yalnız idi fakat o da biliyordu ki bir şeyler yanlış idi.
Yola girdi, yolu bilmeden.
Cümleleri devrikti
Gönlünde devrilen sevdaya benzeyen.
Şimdi sesini duyuracak idi ki
Bir parça daha battı 
Sinesine, hüzünden.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder