13 Ağustos 2015 Perşembe

Uzun Bir Hikâye 2

Bir gün daha bitiyor bu perdenin başında, bu odada, bu evde, bu şehirde, bu ülkede, bu dünyada, bu hayatta. Bitiyor. Yani 'bitmiş'lere karışıyor. Yani hayat, adına "bitmek" dediğimiz anlık eylemlerin kolajı bir bakıma. Biterek yaşıyoruz, yaşayarak bitiyoruz; ne garip!


Gökyüzünü yakın ettiği nispette bir şehir; uçmayı mümkün, beni özgür kılar. Yalnızca gökyüzünü yakın ediyor diye bir ömre kaç şehir sığar? Ne zaman evvelime, ahirime bir çizgi ne zaman...... Ne zaman gönlümdeki gurbetin sonu ne zaman...... Korkarım yalnız, ölüm kurtarır beni bu paradokstan. İki kişi tek bedene fazladır bence de, iki bedende tek kişi olmak varken.

Tutunamıyorum ben. Geçmiş gözyaşlarım sırtıma yük diye binmiş. Bir yıldır o yolları taşıyorum göğsümde. Çıkaramıyorum, nefes almama engel o nefesleri ciğerlerimden. Gitmiyor o gözler zihnimden. Film şeridi son ömrüm, geçiyor babam geçiyor. Tanıyamıyorum kendimi. Nasıl da değişmişim! Adına büyümek mi deniyor, her ne haltsa! Ne zaman ben olacağım ben? Ne zaman huzuru soluklayacağım o ilk zamanki gibi? Çocuktum değil mi? Çocukken kandırmışlar mı beni, gerçekten gönlümü alamamışlar mı yani?

--- Okuldan çıkarken Zeynep aradı. Metroya iniyorum çabuk söyle, dedim. Öyle deyince zar zor diyebildi, "Sana ihtiyacım var, gelebilir misin?". Tabii, ben Kızılay'dan geçiyorum zaten. Gittim. Özlemişim, hasret giderdik. Konuştuk. Dert dediğin paylaşmak için. Paylaştık, geçti işte. Epey oyalandım. Annem geciktim diye söylenecekti yine; ama kaçmak için bahane arıyordum ben de, ne yapsaydım! Bunları düşüne düşüne çıktım buluştuğumuz yerden. Aklımda -her zamanki gibi- bin başka tilki daha dönüyordu elbet. Bayanyalnızcadüşünen,düşünmektenbaşkahaltayaramayan. Annem aradı. "Ne zaman geliyorsun?" Geç bile kalmıştı. "Kızılay'dayım, geliyorum." "Tamam bekliyorum."

...

"Hayır Allah'ım, hayır." İlk yaş hangi gözümden düştü, hesap etmedim. "Taşıyamam ben bu kadar yükü." Ellerim siper oldu gözyaşlarıma, Karanfil'i ıslatmak istemedim. Orası o günden sonra hep özel oldu benim için. Nefes alışlarım o gün çarpıklaştı. O gün, sokakta yürürken ağlamaktan zevk almaya başladım. O gün, rahatça ağlayabileceğim tek yerin sokaklar olduğunu anladım. Hava kararıyordu. Ben kararıyordum. İçim kararıyordu. İçimdeki karaları, denizlere katıp gözlerimdeki nehirlerle Karanfil'i suluyordum. O gün anladım, yalnızlık nasıl kalabalığa katılır. Kattım yalnızlığımı kalabalığa. Zevk aldım. Doydum Ankara'ya. Duydum Ankara'yı. O da beni duydu zannımca.

Yanlış dolmuşa bindim yine. Umrumda olmadı bile. Yürüyecek yer arıyordum zaten. Yürüdüm. Ağlaya ağlaya yürüdüm. Gelen telefonlara gülerek cevap verdim. Gözyaşlarımı kahkahalarıma sindirmeyi öğrendim. Gözyaşlarımı kahkahalarımın arasında sevdim. ---

Ve dostlar vardı, hiç gitmeyen. Peşimi bırakmayan yollar vardı. Annem vardı. Yalnız kalmaya ihtiyacım vardı. Ellerimle kırdığım kalbimin parçaları vardı. Titreyen ellerim vardı. Ucunda yenmiş tırnaklarım, geçmişin izlerini taşırdı. Sol gözümün altında gülüm vardı. 

Tanıyor idim. Yeni yeni insanlar, başka başka fıtratlar... Tanıdım. Gözlerimi, gönlümü onlarla kirlettim. Çok ağladım. Çocukluğumun bir birikimi gibi, her düşüşüm için yeniden ağladım. Göz kapaklarım ağırlaştı. Kirpiklerim suya doydu. Yanaklarım hiç olmadığı kadar yandı. Hiç olmadığı kadar ağladım ve ağlattım bu sene. Benim için akan gözyaşlarını telef ettim. Benim için ağlayan insanları üzdüm. Allah biliyor ya onun için de ağladım. Arada kalmışlığın âlâsını yaşadım. Kimi zaman kaybettim kendimi, kimi zaman silkinmeye çalıştım. Kiminde eskiden olduğum kişinin peşinden koştum, kiminde yeni bir ben olmaya çalışırken düştüm.

"Yaralandım
Başka türlü ifadesi yok bunun
Bir imtihansa bu, yeter yandığım"

Yalan söyledim. İnandım. Kandırıldım ve kandım. Yeri geldi kendimi adam sandım. Usandım. Allah'a dayandım. Ama bitti. Bir sene daha bitti. Ben de bittim. Allah şahit, bittim. Bu sene günde kaç kere bittim, Allah şahit. Yanılgılarıma, doğrularıma, yalancı ve sahici bütün sevdalarıma, her ne olursa olsun yine O'na dönmeye çalışmalarıma, yolda kalışlarıma Allah şahit.

İzmir'e hiç gitmemiş olmayı dilerdim. Tertemiz süt kokan o elleri hiç tutmamış olmayı... Ama oldu işte. Yaşıyoruz bir yerinden tutup. Olduğu kadar.

Şekvâ varsa kendimdendir, lütfedip el uzatmasına rağmen her defasında O'na sırtımı dönmemdendir. Körlük benim, sağırlık benim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder