18 Ağustos 2015 Salı

MUHABBETTE SAKLI TANRI

Günaydın göz kapakları, gün ışığına karşı istemsiz açılan hayal kesikleri...
İnceledim tavanı uzun süre,yine bir hayal uçurumundan gerçeğe atlamanın verdiği his ile inceledim şu boş,beyaz,hafif çatlamış tavanı.Kendimi pekmez derinliğine batırılıp çıkarılan ardından susamlara sarılan bir simit gibi sıcak ve mutlu hissettim. Acaba simitçilerin tepsisinde bekleyen çıtır çıtır taze simitler de mutlu hissediyor mudur ben gibi ya da ben tavana bakarken onlar da göğe ya da onları kaçıracak aç bir insan tanesine bakıyor mudur?
Ne saçmalıyorum yine,ne konuşuyorum ben?Aslında sıcak ve mutlu olanından değil de çığlık çığlığa bağıran martı gagalarına fırlatılan simitler gibiyim bölük pörçük,parça parça,koparılmış,ağza götürülmeye değer görülmemiş de iki aç martı gözüne adanmış simitler gibiyim.
Şu yataktan bir uzaklaşsam belki silinecek tüm bu hisler,batsın şu gün ışığı yine aldığım iki nefesi genzime kaçırmadan yaktı.Nefret ediyorum gündüzden nefret,kapatın güneşi,karartın göğü çok mu zor?Karartırken insan kalbini bir göğü karartmak çok mu zor?Her şeyi başaran insan kelimesi bunu da başarsa ne olur?Gök daha büyük kalplerden karartın ğöğü de içimiz daralsın.Benim içim dargın biraz,beni dargın bırakanlar daralsın.
Acaba Tanrı ile mi konuşsam,ona mı yalvarsam karart lütfen diye?İnsanlar Tanrı’dan birer parça değil mi?Tanrım senin parçaların mı beni parçaladı?Sen mi bütünleştirdin bizi şu küçük dünyada o parçalarınla,ben hangi parçandanım senin?Ya da hiçbir parçan mıyım da gelip parçaladılar beni?Hüzün paren sayar mısın beni Tanrım?Üzülürsün sen bilirim insanların karartınca kalpleri,senin değil ki suç,senin değil ki hata,fazla meraklı bunlar benim gibileri karartmaya,ne diyordum bak sen hüzün paren say beni.Görüştüğümüzde bir gün elbet görüşeceğiz seninle ya o zaman yoklamanda hüzün paren ben olacağım.
Tanrıyla konuşayım derken yatakta çakılı kaldım.Çakıldım.Zaten ben içimdeki hüzüne,hazana,geceye bir çivi gibi çakıldım.Çekiçleri al bari Tanrım!
Tak!
Tak!
Tak!
Ensemdeki çekiç nefesleri sevmiyorum Tanrım!Duydun mu beni?Sevmiyorum!
Duysana beni!
Her neyse diyorum ya batsın şu gün ışığı yine seninle olan iki muhabbetimi beynim ile kalbim arasında yıktı.
Kahve içmeli kalkıp kendine gelmeli.Tamam da isyan ettim diye sana da kesmiyorsan şu tak!tak!ları merhamet kelimesini nasıl iliştireyim sana Tanrım?
Tanrı’ya dert yazmaktan kapının çaldığını fark edemeyecek kadar da bittiğime göre gelsin öldürsün beni gün ışığı kabul ediyorum bunu büyük bir zevkle.
Kapının deliğinden bak önce kızım,kapının deliğinden bak ki sevmediğin biriyse evde sessiz sinema oynarsın.
Kapıcı Ferit.Canım kapıcı Ferit sana kapımı tabiki açarım.Tanrı açsın sana kapılarını be Kapıcı Ferit!Getiriyorsun ya şu sıcak ekmek ile paçavra memleketimin paçavra gazetesini Tanrı açsın sana kapılarını,kolay değil çektiğin şu tatlı acı.Not et kızım Tanrı ile sohbetlerinde Kapıcı Ferit’e samimi dualar edeceksin.
Ekmek kokusu…
Ekmekten çıkan çıtırtı...
Arasına sıkıştırılan iki lokma peynir…
Peynire tecavüz eden ekmeğin sıcağı…
Yanında kesilmiş birkaç tuzdan canı yanmış domates…
Bunlar bile sana inanmama sebep Tanrım.Bunun için iyi bak Kapıcı Ferit’e ya o olmasaydı,ya gelmeseydi kapıma ekmek,ne olacaktı seninle şu muhabbet?
Kahveyi içmeli,kafaya dikip içmeli,öyle hanım kızlar tadında yudum yudum değil,lıkırtılı yutkunma tadı verilip içilmeli o kahve.Nasıl güzel koktu şu mutfak,beni de karşı balkondaki teyzenin biberleri misali şu kahvenin kokusunda kurutsak ne dersin Tanrım?
Saat öğleni mi öpüyor ne?Sokağa mı çıksam?Biraz adım mı atsam?O değil de umuda adım atamıyorum ama sokakta adım atmanın hayalini kuruyorum.İyi safım.Gülsene kızım bu saflığına gülemedin değil mi?Otur ağla şimdi ama oturup ağla öyle ayakta güzel olmuyor.Ya da yatakta.Ağzın yüzün karışıyor.Tanrım bilirsin o hallerimi ve pişman olursun ya hep gözyaşını yarattığına.
Neyse haydi bir cesaret gidelim önce suya sarılalım sonra da sokağa ve kalabalığa…
Dışarısı yazmış öyle diyor insanlar,benim içim sonbahar ama ayıp olmasın.Güneşe söyle Tanrım canımı yakmasın.
Yüzüm solmuş yine.Hiç şaşırmadım ne zaman çiçek açtı şu gözler?Tanrım söyle bak bana hüzün tohumu ekenler utansın.O tohumlara hayat öpücüğü verip filizlendirenleri ise artık bilirsin sen bana düşmez plan yapmak o konuda.Susuyorum bu konuda,yok ne muhabbette ne de hesapta.
Bir dost tanesi mi alsam yanıma?O konuşsa da kesilse şu muhabbetimiz.Yordum gözümü açtığımdan beri hem seni hem beni hem de bizi.
Ahmet’i mi arasam?
Yok fazla konuşuyor,lirik konuşuyor,beni yoruyor sonra Tanrım seni de yorar çarparsın.Gereksiz kalsın.
Reyhan’ı mı yoksa?Onu mu arasam?Fazla kadın derdi yüklüyor bana o da kalsın.
Hepsi kalsın!
Karnım mı acıktı?
Fazla konuştum tabi.
Merhaba buzdolabı,seni seyretmenin tadını anlayan var mıdır?Boş boş sana bakıp sonunda donmuş bir tencereye sarılmak…
O gün yemek yapmayı başardım,bu başarıyı da senin içinde dondurdum.Başarımı yiyerek kutlamalıyım.Tanrım yarattığın hüzün paren çok güzel yaptı yemeği.Gurur duyabiliriz ikimiz de değil mi?
Ocağı uyandır,tencereyi har ateşe daldır,donmuş yemeği biraz su ile kandır.Tabak çıkar,çatal çıkar,bütün bu güzel hazırlık yeme günahını masaya yıkar.
Doydum mu?
Hayır.
Evet,doydum ne hayırı,doydum ve bitti.
Karnım da doydu.Sokağa çıkıp ne yapmalı ki?
Çıksam mı ki?
Konuşacak ya da anlatacak bir şey kaldı mı ki?
En iyisi ev için olduğu söylenen kıyafet parçalarına koşmak.
Eve koşmak.
Akşam oluyor zaten.
Boşalır şimdi tüm caddeler.
Isınır evler.
Müzik mi dinlemeli yoksa kitap sayfalarında mı ölmeli?
İkisini bir arada yapma hali en güzeli.
Odama kaçayım ben sokağınız batsın!
Yatağımı ne zaman düzelttim acaba?
Muhabbete daldık Tanrım yaptıklarımı hatırlayamadım bak bu iyi değil.
Unutmak ilaçtır biliyorum ama bunları unutmak biraz ürkütücü anlıyorsun beni değil mi?
Sen yazıyorsun ama ben not almıyorum günleri,bir ara sardı şu günlük neşesi ama sonradan okuyunca dedim yazılmamalı benim gibi bir hüzün paresinin günleri.
Yastığım özlemiş beni.Koydum kafamdaki ağır kederi.Hemen de uyumak olmaz ki.
Tanrım lütfen ninni söyleme bana biraz daha bakayım şu tavana ya da duvarlara.
Ben uyurken mutluyum Tanrım biliyorsun beni.
Uyandırmasana o zaman her seher vakti!
Neden uyandırıyorsun ki  beni?Beni seversin sen uyurken çünkü fazla hayal kurarım.
Hayallerim ile sana bakarım.Sen de bana bakarsın bilirim.
Esnedim değil mi yine kandırdın beni.
Kandırıyorsun beni Tanrım şu uyku denen güzellikle.
Sonra ne oluyor biliyor musun?
Tabiki biliyorsun hem de çok iyi biliyorsun.
...
Günaydın muhabbette saklı Tanrı,
Günaydın göz kapakları,gün ışığına karşı istemsiz açılan hayal kesikleri...



2 yorum:

  1. bu, yazıdan biraz daha fazlası! kendimi buldum.

    YanıtlaSil
  2. Bu beni nasıl mutlu etti bir bilsen,sarılmak istedim sımsıkı sana.

    YanıtlaSil