17 Şubat 2015 Salı

Hangimiz Daha Özgür ?

  Hikayesi yine ve yeniden yarım kalmış arafta bir adamım tren garında.
Aylar, defalarca yaşadığım Şubatlardan biri; günler de benzer monotonlukta Salı. Başka bir hikayeye açılma umuduyla, aitlik güdüsüyle bekliyorum usulca. Saat tam gelmesi gerektiği vakit ve uzaktan görünüyor silüeti. İçinde barındırdığı birbirinden farklı romanlar ile birlikte usulca geliyor. Biniyorum ve adeta bu hikayenin başlama cümlesini de yazıyorum. Yanımdaki şarkılarla, bulunduğum alandaki simalarla ve bir pencere kenarıyla başlayan bir yolculuk.. Öyle bir hale geliyorum ki bir akıp giden manzarayı bir de kulağımda çalan “Cat Power” şarkısını hissedebiliyorum. Gelip geçen insanlar ve anlık bakışlar, amaçlar; hepsi uzak bana. Uzun sürmeden koşuşturan bir çift ayak ve yanık bir sesle kendime geliyorum. Kulaklığım olduğu halde duyuyorsam eğer, gerçekten dikkat çekici bir olay olmalı diye düşünüyorum. Nitekim öyle de oluyor : “ 8-10 yaşlarında bir çocuk hayatı tırmalıyor.” İnsanların sanki bir cüzzamlıya bakar gibi bakışlarından onun “engelli bir çocuk” olduğunu anlamam çok da uzun sürmüyor. Yine yaşıtı bir çocuğun şu sözleriyle adeta buz kesiyorum : “ Anne ben oraya gitmem çünkü orada o var, babası da aynı ona benziyor.” Babası yüzünden “acı ve hayat” kelimesini alıp ciltlerce roman yazabileceğiniz babası. Kırışmış yüz hatları kirli sakalı ve mağrur havasıyla önüme oturuyor. “Evlat tüm dünyanın yükü sırtımda bir de bu masumun. Paçalarıma kadar sapladığım bu çamurun içinde ki gururum “ der gibi bakıyor evladına. O ise tüm dünyayı aslında hepimizi kıskandıracak şekilde algılıyor. Koca bir park gibi. Anlamlı anlamsız şarkılar söylüyor; diğer insanların yanına oturuyor ve konuşuyor. Kimisi iğrenir gibi bakıyor, neden böyle, diye sorarken hiç aldırmadan devam ettiğini görüyorum. Biraz önce akıp giden yol, kulağımdaki huzur verici ses, hepsi bir an kayboluyor ve o çocuğa uzun uzadıya bakıyorum. Kimilerine göre eksik kimilerine göre hatalı ama belki çoğumuzdan daha insan o masum çocuğa bakıyorum. Hiç aldırmayışı, yanıma gelip konuşmadan bakışları, gözlerinin içinde hikayesinden yansıyan sayfaların kenarları ve ufak harfler.. Okumaya yelteniyorum ama başaramıyorum. Adeta o küçük adamın karşısında eriyorum. Kurtulmak ister gibi bakarken etrafa yine o iğrenç bakışları fark ediyorum. Ne arıyor bu insanlar ? Şarkılar söyleyip iletişim kurmaya çalışan küçük bir çocuğa sırf normal görünmüyor diye neden var bu iğrenç bakışlar ? Ben utanıyorum.. Hiç tanımadığı insanlara camdan el sallarken, babasına, ben senin oğlunsam neden kızıyorsun, demesi, benim ertelediğim özgürlüklerimi hatırlatıyor. Hepimizin kendi açık hava hücrelerimizle dikdörtgen bir kutuda olduğu gerçeği vuruyor soğuk bir Ankara sabahı gibi yüzüme. Evet o çocuk daha özgür ve daha hayat dolu. Eğer yaşamaksa hayatın anlamı, dolu dolu yaşamak; şimdi kendimle birlikte birkaç düzine engelli insan görüyorum ve bir de özgür bir çocuk. Keşke çocuk, senin kadar cesur olsam hayata karşı Ve senin kadar ıskalamadan yaşasam tüm anları. Ne der diye çekinmeden şarkılar söylesem vagonlarda. Usulca vurulsam hayata ve dolu dolu yaşarken kavuşsam sonsuzluğa .. Keşke hep olsa “ Yaşım çocuk.” Bu yüzden sana ayak uyduramadığım için affet beni “Koca yürekli çocuk."




Lütfen I : Bu yazıdan istenen verimi almak için sosu ile birlikte okuyunuz. O da : “ yukarı da ki parçadır.” 

Lütfen II : Bu yazıdan sonra vaktiniz olduğu bir vakit “Inside Im Dancing” filmini izleyiniz.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder