6 Temmuz 2016 Çarşamba

Bu Blogu Neden Açtım?

 ...
 "İyi güzel de Balyan, bu blogu neden açtın? Neden insanları bir araya toplamak, insanları yazmaya teşvik etmek istiyorsun?" "Çünkü insanların en büyük sıkıntılarından birisi kendisini ifade edememek. Ve bir zamanlar ben de kendimi ifade edemiyordum. Burayı açınca kendini ifade edebilmenin ne kadar güzel olduğunu gördüm ve insanları da buna teşvik etmeıoansdouaehngpıanfeı"

 Bu cevap, uzun zamandır kendime ve buraya getirmeye çalıştığım insanlara söylediğim en büyük yalanlardandı.

 Bu siteyi açtım çünkü "yalnızlık" kavramından korkuyordum. Yalnız halimle yüzleşemiyordum ve o vakte kadar hiç yüzleşmemiştim. Birilerini her şeyim bellediğim için, o kişi ellerimden kayıp gittiğinde kendimi yalnızlığın karşısında çırılçıplak bulmuştum. Ve o kadar kötü gelmişti ki bana bu durum, yani kendim, o kişinin yerini doldurmalıydım. 
 Sonra insanları çağırmaya başladım. Bazıları dünden razıydı, bazıları yakın dostlarımdı ve hemen geldiler, bazılarını ise ikna etmek için yukarıdaki yalanı kullandım. 
 Öyle ya da böyle bilmemkaç kişiye ikna edici geldi genel sebepler ve şu an bilmemkaç kişiyiz. 
 Peki ya sonra? Bir işe yaradı mı? Yerini doldurmaya çalıştığım kişinin yeri dolmuş muydu? Yalnızlıktan kurtulmuş muydum? Artık mutlu ve huzurlu muydum?
 Tabi ki hayır.
 Kendimi daha fazla oyaladım ve her boş kaldığım vakitte o kişinin yokluğu daha fazla çarptı bünyemi. Daha fazla insanı çağırmalıyım diye düşündüm. daha fazla kişi olmalıyız, Whatsapp grupları açmalıyız, buluşmalar düzenlemeliyiz, hiç boş kalmamalıyız hep çalışmalıyız..!
 O zamanlar tabi ki şu an söylediklerimin farkında değildim. Sadece çabalıyordum. Saydığım nedenleri bilmiyordum. Zaten bilseydim bu kadar çabalamazdım. Çünkü bir şeyi bilince, o şeyin büyüsü kayboluyor.
 Yalnızlıktan kaçamayacağımı anladım sonunda. Çünkü yalnızlık her zaman vardı ve hep olacaktı. Kendi iç organlarından kaçmaya çalışmak gibi bir şeydi bu. Ben de yalnızlığımla yüzleşmeye karar verdim.
 Kendimi bir şeylere adadım kendimi tanımak uğruna. Videolar çektim, müzik aletleri ile uğraştım, gezdim, insanlarla konuştum, senaryolar yazdım... Ben kimim? "O'nu isteyen ben" kim? O kim? "Ben'i isteyen o" kim? gibi sorulara cevap bulmaktı amacım. 
 Sonra fark ettim ki, "Ben kimim" ve "O kim" sorularına ölene kadar net bir cevap bulamayacağım. Çünkü bu dünyadaki benliğimin evrilmesi, ancak bu dünyada yok olduğum zaman son bulacak. Ben de sadece "olmaya"  ve kalan diğer iki soruya cevap vermeye karar verdim.
 Kendim olacaktım. Çevremdeki insanları mümkün olduğunca incitmemeye çalışarak, olmak istediğim kişi olacaktım. Bir yandan da "önceki kendimi" analiz etmeye çalışacaktım. Bu karara da evde denk geldiğim "İnsan olmak" kitabını okumaya başladığımda karar verdim.
 Kitapta bir kısmı okuduğumda aklıma direk ben ve o geldi. Diyordu ki "narsist kişiliğe sahip iki kişi, bir araya geldiğinde o ilişki ben-sen ilişkisi değil, ben-ben ilişkisi ya da ben-şey ilişkisi haline gelir. Yani kişi karşısındaki kişiyi zamanla, onun ihtiyaçlarını karşılamak zorunda olan bir eşyaymış gibi görür." 

(Narsist ne demektir önce onu paylaşayım: Narsist kişi, her zaman ben merkezci olan, başkalarının düşüncelerine saygı duymayan, daima kendi düşüncelerini doğru olarak gören, sahip olduğu kişileri başkalarıyla paylaş(a)mayan, en fazla ilgiyi hep kendisine isteyen, ikili ilişkilerinde karşıdakileri hep "kendisine faydası dokunacak bir eşya" olarak gören, öyle görmediği durumlarda da hep kendinden bir parça bulduğu için, ya da olmak istediği ama olamadığı kişiyi gördüğü için ilişki kuran, birilerini sevdiğini düşünse de aslında karşıdakinin ona kattığı şeyleri ve karşıdakinin işlevlerini seven kişilerdir. Her insanda narsist karakter mevcuttur. Ama her insan bu tanımdakilerin hepsini, herkese karşı içermez. Hepimizin narsist olduğu konular vardır, henüz yüzleşmemiş olsak bile. Çünkü hepimiz insanız. Şimdi konumuza geri dönelim.)

 Kişi, en başta, karşıdaki insan hep olmalı, hep olmak onun vazifesidir diye görür, çünkü kendisinin hep olacağını farz eder. Daha sonra karşımdaki insan beni hep dinlemeli diye düşünür. Daha sonra dinlediğim her şeye katılmalı diye düşünür. Daha sonra derdimi anlattığımda dinlemeli diye düşünür, daha sonra da derdimi anlattığımda çözüm bulmalı diye düşünür. Çünkü o senin her şeyindir, ama aslında hissettiğin bu değildir. Aslında hissettiğin, "ben onun her şeyiyim"dir. 
 Farz edelim ki, karşıdaki kişi son aşamaya kadar, yani dertlerinizi dinleyip çözüm üretme aşamasına kadar, geldi. Peki ya daha sonra? İkinci bir şahıs birincil kişinin dertlerini her zaman çözebilir mi? Mesela taa anne karnında yaşadığımız sıkıntılardan dolayı karakterimize oturan bir sebebi karşıdaki insan çözebilir mi? Çözemez. Çünkü daha sıkıntı ve sebepleri net değildir. Ve karşıdaki insana artık bu kaynaklı sıkıntılarımızı anlatmaya başladığımızda ve onun da bu sıkıntıları çözemediğini gördüğümüzde başta bizi anlamadığını düşünürüz. Bu tarz sıkıntıları tekrar tekrar anlatmamıza rağmen çözemediğini gördüğümüzde anlatmayı keseriz. Anlatmayı kestiğimizde karşıdaki kişi "beni artık sevmiyor" düşüncesine kapılmaya başlar. Biz de "beni artık anlamıyor" diye düşünmeye başlarız. Muhabbetler soğur, geçmişte görmezden gelinen ufak sorunlar yavaş yavaş her bir kavgada gün yüzüne çıkartılır... Sonunda ise taraflardan biri ilişki seyrinin düşüşe geçtiğini gördüğünde çözümü evlilikte görerek "Şimdi konuşmayı keselim, 4 yıl sonra bir araya gelelim ve direk evlenelim" der. Çünkü ayrılmayı göze alamaz, çünkü karşıdaki kişi onun her şeyidir. Kabul edilse de, bu başarılamaz. Tekrardan bir araya gelmeler yaşanır ama hiçbir zaman, yukarıda bahsettiğim sebeplerden dolayı, ana sebepler aşılamadığından sağlıklı bir ilişki ol(a)maz. Ana sebeplerden biri ise karşıdakini bir birey olarak kabul etmektir, yani ona saygı duymaktır.
  Şu nokta yanlış anlaşılmasın, ikimiz de günlük hayatımızda diğer insanlara ve olaylara karşı narsist değildik. İkimizin de narsist olduğu tek bir nokta vardı; (en azından şimdilik gözüme çarpan) o da birbirimizdik. Birbirimize o kadar her şeyimizi anlattık ki, bir vakitten sonra ikimiz de "her şeyi anlatmalıyım!" ruh haline kapıldık ve birbirimizin her şeyi haline geldik. Bu da birimizin aşırı kıskanç olmasını, diğerinin de karşısındakini vazgeçilmez ve tek olasılık olarak görmesine sebep oldu. Bundan dolayı ortada bir özel hayat kalmadı. Halbuki her bireyin bir özel hayatı olmalı, birbirlerine ne kadar yakın olurlarsa olsunlar. Aksi taktirde ilişki ben-sen ilişkisinden çıkar ve "biz" ilişkisi haline gelir. Karşıdakinin bir birey olduğunu kabul etmez, edemez. 
 Peki "Biz" olmanın ne zararı var? diye sordum kendime. 
 İki birey, her konuda "biz" olurlarsa, dediğim gibi, özel hayatları kalmaz. Özel hayatları kalmadığında ise zamanla birbirlerine her şeyi anlatmak zorunda hissederler. İleri ki bir zamanda ise, kontrolün kişinin ellerinde olmamasına rağmen gerçekleşen ve karşıdakine anlatıldığı taktirde ilişkiyi zedeleyecek bir olayı bile, anlatmak zorunda hisseder kişi ve anlatır. Olur da kişi anlatmaz ama diğer kişi bir şekilde bu olayı öğrenirse, bu sefer de "bana nasıl anlatmazsın, benden sır mı saklıyorsun" tarzı gerekçelerle sıkıntılar ortaya çıkar. Sonucunda ise öngörülemeyecek kavgalar, küslükler, sıkıntılar doğar. 
 Bir diğer yönden bakacak olursak, kişi, sadece kendisinin çözebileceği sıkıntıları karşıdakine anlatırsa, ister istemez, karşıdakinin o sıkıntıya bir çözüm bulmasını bekler. Bulunamadığı zaman da ister istemez iki tarafın da canını sıkar. Normalde sağlıklı bir ilişki için olması gereken, kişinin mevcut sıkıntısını karşıdakinin çözüp çözemeyeceğini muhakeme edip, vardığı sonuca göre de karşıdakine anlatıp ya da anlatmaması gerekir. Karşısındaki kişi çok pimpirikli değilse ona da "bu sıkıntı sadece kendimin çözebileceği bir sıkıntı, ondan sana anlatmam sadece senin de canını sıkmaya yarar"'ı güzel bir dille anlatabilir. (Bunu dese de karşıdaki kişi ona olan sevgisinden dolayı ısrarla anlatmasını ister, anlatmadığı taktirde de anlatmadığı için darılabilir. Çaktırmasa da ilişkiyi zedeler.)
 Peki sadece kendisinin çözebileceği bir sıkıntıyı nasıl çözebilir?
 Yalnız kalarak.
 Yalnız kalmak fiziksel bir eylem değildir. Yalnız kalmak soyut bir eylemdir. Yalnız kalmanız için illa ki çevrenizde birinin olmaması gerekmez. Yalnız kalmak için sadece kendinize, olanlara ve olabileceklere saygı duymanız gerekir, ve biraz da cesaret. Mevcut sıkıntı ve problem sadece bu şekilde ortaya çıkar. Ve ortaya çıkması sonucunda, sıkıntının çözümü başkalarını da gerektiriyorsa o zaman tabi ki önce sevdiğinize gidin!

4 yorum: