O kadar doluyum ki aylardır. O kadar bekliyorum ki bir yerlere kusmayı, içimdekileri dile getirmeyi, bekleye bekleye şiştim desem yalan olmaz heralde şu son birkaç aydır.
Bir türlü söyleyemediklerim (o belki hiç gelmeyecek mükemmel anı beklediğimden ötürü) içimde dura dura zehir etkisi yapmaya başladı. O kadar önemli meseleler mi? Değil. Ama insanın içinde tutmaması gerekiyormuş be moruk. Düşüncelerini, duygularını, gözlemlerini ya da minnetini... İçimizde kalan her şey, söyleyemediğimiz her cümle, yarım kalmış (bırakılmış) her hayal bir zehirmiş meğerse; kimi zaman sen farkında bile olmadan vücudunu, ruhunu çürüten bir zehir. Çok mu abartıyorum? Kesinlikle. Dışa vurulmamış duyguların ve hatta düşüncelerin içeride kaldıkça büyüme gibi sıkıntıları var. Büyüdükçe dışa çıkmak istiyorlar ama o mükemmel anı (o anın bir numarası da yok ha, sırf yüzyüze gelmemiz kâfi) bekleyen o lanet beynim sürekli engel oluyor çıkmalarına. Çıkamadıkça da içeride kirleniyorlar, deforme oluyorlar; olur olmadık yerlere gidiyor düşünceler. E tabii duygular da peşinden. Sadece beni zehirleseler gene amennâ, kendilerini de zehirliyor itoğlu itler. Dün gece yatmadan önce "ak" dediğim bir bakmışsın sabah "kara" olmuş; sabah aklıma gelen gece düşündüğümü tutmaz olmuş. "Çok düşünüyorsun" diyorlar; hatta şu anda siz bile diyorsunuz. Sorun da o zaten, düşünmek. Düşünceleri durduramamak. O durduramadığım düşüncelerin otomatik düşüncelerime karışıp deforme oluşunu esefle izlemek. Oysa o kadar basit ve naifler ki (ne kadar saçma olurlarsa olsun)…
Ama olmuyor. Şişmeye devam ediyor içim, kendimi öldürüyorum bile bile. Ne için? Kafamdaki gibi olsun diye her şey. Aman aceleye gelmesin, aman ayranımız dökülmesin, aman Ali Rıza Bey tadımız kaçmasın. E kaçıyor ama?????????????? İçeride kaldıkça o şey, depo doluyor, çatlıyor. O çatlaklardan çok daha tazyikli düşünceler fırlıyor; küçük, ama rahatsız edici. Takıntı (hatta saplantı) yapmaktan ölesiye korkuyorum bir şeyleri; en çok da sevdiklerimi. Ama kendimi anlatamadıkça işte, söylenmesi gerekeni en başta söylemedikçe, takıyorum kafaya. Düşüncelerimi, o düşünceleri ithaf ettiğim insanları. Hep konuşmak istiyorum; sanıyorum ki aklımdakiler bir tanesinde pat diye çıkıverecek. Ama mantıksız geliyor son anda hep; çıkamıyorlar. Şişiyorlar. Şişiyorum.
Uzun lafın kısası, içerisi şampiyonlar ligi gibi gençler. Kafasındakileri koparabilen gelsin. Burada hepimize yetecek kadar düşünce var. Ha bir de, mükemmel anı beklemeyin; gelmeyecek. Gidin söyleyin ne varsa içinizde; kafanızı patlatacağına götünüzde patlasın.
Yazıyı okurken çok tanıdık parçalar vardı, çok düşünme lafını çok işitmişimdir arkadaşlarımdan. İçeride tutmak, dışarıya çıkarmak. Biri hayale, diğeri gerçeğe götürüyor belki de bu yüzden bu kadar düşünüyoruz. Eline sağlık
YanıtlaSilGerçek, hayallerin yerini tutamıyor hocam; sırf o hayallere veda etmemek için tutuyoruz içimizde dediğiniz gibi, gerçeği erteliyoruz. Ha gerçek genelde hayalden daha doyurucu oluyor ama, tatmin etmiyor bir türlü işte. Teşekkür ederim, asıl sizin zamanınıza sağlık. :) (Yanıtı yanlış yere yazmışım :/)
SilBu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSil