29 Nisan 2015 Çarşamba

Kapı Eşiği

Kalbim yanıyordu
İçimdeki yeşermiş her bi fidan kurumuştu
Ve şimdi ise
Hepsini ateşe vermiştim. 
Unutmak istemiştim,
yok etmek istemiştim bi' nebze olsun. 
İşe yaramış mıydı bilinmez.. 
Başımı yerden kaldırdım
Dik yokuşlu ve eski binalarla dolu olan bu küçük sokağı hiç üşenmeden yukarı doğru tırmanmaya başladım
Bu şekilde hararet yapan bedenim 
içimde yanan kurumuş fidanlarımın daha çok alevlenmesine yol açacaktı, öyle değil mi?
Hayır öyle değil, ikindi vakti yaklaştı. 
Hava hafiften turuncu
Mevsim hafiften küçük sineklerin çıktığı ilkbahar zamanı
Termometreler bi sıcağı bi soğuğu gösteriyor
Buna aldırmıyor olacağım ki bi solukta çıkıverdim o dik yokuşu 
Gözlerim kararmaya başlamıştı
Tutuştu heralde içimdeki fidanlar, dumanları mı bu gözlerimin üstüne çöken?
Eski bi evin kapısına dayandım
Eşiğine çöküverdim 
İçimdeki ateşin durgunlaşmasını istedim 
Yaslandığım boyanmış tahta kapı elbiseme takılmıştı 
Lanet olsun!
Kapıdan elbisemi çekiştirmeye başladım 
İki çocuğun aynı anda tuttuğu şeker gibi çekiştiriyordum elbisemi 
Ya da indirimde olan 1 liralık kızılayda satılan "5 tanesi bi lira abla geeğl" diye bağırdıkları kapış kapış çekiştirilen çoraplar gibi çekiştirdim
Bi kaç kez kapıya yumruk attığım kesin
Sonunda!!
Zafer çığlıkları
Boyanmış tahta kapı tüm sokağı hatta ülkeyi sallandıracak bi gıcırtıyla aralandı 
Kapı eşiğinde oturan ben arkamı dönmeye bile cesaret edemedim
Elimde elbisemin takılan pile kısmı duruyordu 
Kafamı öne eğip ipi çekilmiş olan elbisemi düzeltmeye koyuldum
Arkamdaki her kimse beni pür dikkat izlediğine eminim çünkü kapı gıcırtısı kesilmişti
Yanımda iki ayak belirdi
Bense hala kapı eşiğinde oturuyordum 
Ayak numarası 55 mi 85 mi diye düşünmeden edemedim
Bebek mezarı gibi töbe estağfirullah
O ayakkabının içine 8 tane benim ayağımdan sokarım ben 
"Bayan?"
Kafamı kaldırmaya cesaretim yoktu
"Üzgünüm evinizin önünü işgal etmeye hakkım yok fakat izin verirseniz burada bi kaç saatimi geçirmeliyim, en azından ateş sönene kadar"
Cevap vermemişti 
Öylece bana dönüktü
Gençti belli ki
Kot pantolonunun paçalarını kıvırmıştı
Ama düzensiz bi biçimde
Yaşlı da olabilirdi
Ya abdest öncesi katladığı paçalarını indirmeyi unutmuşsa?
Kafamı kaldıramadım 
Kaldırmaya cesaretim yoktu 
Utanıyordum 
"Oturabilir miyim?"
"Sizin değil benim sormam lazımdı, özür dilerim"
"Madem benim evimin önündesiniz, misafirimsiniz demektir. Tanrı misafirisiniz siz bana"
"Bunu duymak güzel" 
Aslında pek değildi
Hatta umrumda bile değildi
Tek hissedebildiğim o acı his
Karnımın içinde kalem döndürmesini beceremeyen birinin sürekli döndürme çabası vardı. 
Düşen her kalem kalbime saplanıyordu. 
Bu arada yanıma bi kedi gibi gelip oturdu 
Rahatsız etmeden
Can yakmadan
Varlığını hissettirdi 
Fakat ruhen sıkmadı
"Af buyurunuz haddime değil ama, sizi buraya ne sürükledi"
"Kalbimdeki yangın"
"Kalbinizdeki yangını bi bardak su mu söndürür yoksa kapı eşiğindeki yabancı mı?"
Gömleğinin kollarını kıvırmaya başladı 
Böylesine ukala fakat beni gülümseten bi tavır takınması hoştu 
Kafamı kaldırdım
Gözlerime baktım
Çünkü o gözlerde yemin edebilirim kendi gözlerim vardı
Kaç salise öldürdük öyle bilmiyorum
Dünya saatine göre 3.5 saniye bana göre 3.5 yıl öylece donakaldım
Başımı öne eğdim
"Tanrı misafiri olmak herkese nasip olmaz, öyle değil mi?"
"Öğle değil Bayan, ikindi vakti artık. Baksana, hava hafiften turuncu
Mevsim hafiften küçük sineklerin çıktığı ilkbahar zamanı
Termometreler bi sıcağı bi soğuğu gösteriyor sense bi kapı eşiğinde yabancının tekiyle oturuyorsun.."
Şaşkınlığımı anlatacak kelimem yoktu
Ya mehdiydi
Ya melek
Ya Adnan Oktar
Ya da beyin okuyucu şaklabanlardan biriydi
Ne diyecektim? "Ahhaaanda ben bunu buraya oturmadan düşündüydüm aferin gız" mı diyecektim? 
Uzun süre duraksadım. 
Kendimi toparladım 
Olmadı 
Yutkundum sözlerimi
"Haklısınız"
İkimizde ellerimizi önümüzde bağlamıştık
Gözlerimizi ise ellerimize
Ruhlarımız birbirine bağlanmıştı 
Sözlerimizse boğazımıza düğümlenmişti
Ne o konuşuyordu ne de ben
Oysa tüm bu suskunluk söz bitimi değildi
Kalbimdeki küllerin bile son buluşuydu
O ise suskunluğuyla uçurmuştu tüm bu küllleri
Şimdi o bi kazazedeyle oturuyordu 
Bense tanrı misafirlerine kucak açan bay 85 numara ayakkabısı olan kapı eşikçisiyle.. 



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder