Saat 4:34 de başladım bu yazıyı yazmaya. Duraksarım arada, o sekme senin, bu sekme benim, sekmeler arasında fink atarım. Bakarsın yazıp bitirene kadar olur saat 6. Sıkıntı yok, zira gecem gündüz olmuş, gündüzüm de gece. Hayat tersten akıyor benim için. Arkada müziğim, yanımda dertleştiğim insanlar. Durmayın, yazın hep bana, dertlerinizi anlatın. Anlatın ki sizin dertlerimle kendi derdimi unutayım anlık da olsa.
Saat 4:37. Yine tripli tripli şarkılar dinliyorum kendimce. Emre Aydın çalıyor arkada şimdi, Son Defa. "Son defa görsem seni/kaybolsam yüzünde son defa/hiç anlamasam da/ son defa benim olsan, uyansam yanında." Adama sövüyorsunuz ama güzel yazıyor bence. Yorumu da güzel, gereksiz ön yargılarınızdan dinlemiyorsunuz.
Bizi ön yargılar bitirmedi mi zaten, taa çocukluktan başladı bu ön yargı. Televizyonun altındaki vazoya yaklaştık "cız" dediler, parktaki köpeği sevmek istedik "kaka" dediler. Daha hayat o yaşlarda "kaka"ya sarmaya başladı gözlerimizde. Ufkumuz daraldı, daraldı, daraldı...
Saat 4:42. Emre Aydın'a devam. "Sen erirken avuçlarımda sana benzeyen her şey gibi" diyor, güzel diyor vesselam. 6 ya kadar yatmam yine bugün sanırım, biyolojik saatim değişti tam olarak. Alıştırmaya çalışıyodum kendimi uzakların saatine, oldu sanırım. İyice soyutluyorum kendimi buralardan, bu soğuk ama sıcak şehirden, Ankara'dan.
Saat 4:48. "Birden gelir kış, kalbinde siren sesleri, ağlarsın belli olmaz bu yağmurlar yüzünden." Buralara iyi bakın gençler. Vasiyetimin ilk maddesi olsun bu size. Diğer maddelerini ömrümüzün yettiğince yazarız, vasiyetimi bile bu boklu siteden yazarım zaten, o derece bağlıyım buraya.
3 yaşımdan beri bu şehirdeyim, aramızda duygusal bir bağ var. Her türlü mutluluğumu, mutsuzluğumu, aksiyonumu, hüznümü yaşadım bu topraklar üstünde. Her bir köşesinde bir anı, her bir köşesinde bir hatıra gizli. Sokak sokak, cadde cadde, mahalle mahalle... Bir yerinde yankılanır gülüşlerim, bir yerinde kaldırımın üstünde bir göz yaşım vardır, gerçi kalmamıştır o göz yaşı. Her sene bir kaldırım çalışması yaparlar bu boklu şehrin her yerinde. Bir yanında sessiz çığlıklarım, bir yanında da yalnız yürürkenki bıraktığım ayak izleri...
Saat 4:54. Yine duygusal duygusal edebi felsefi cümleler. Bir blogumuz var diye artist olduk başınıza. Şu triplere bak hele, peh.
Hakkınızı helal edin gençler, saçmalıklarımı okurkenki harcadığınız zamanınız da hakkını helal etsin bana, sen, evet evet sen, okurken gözü dolan kişi boktan yakarışlarımda, sen de hakkını helal et sarfettiğin göz yaşları için. Hepiniz hakkını helal edin, etmesseniz de canınız sağolsun be.
Saat 4:58. Yarın bu saatlerde havaalanında olurum sanırım. Yeni bir mekan, yeni bir hayat, yeni insanlar, yeni kültürler, yeni yüzler, yeni bir sayfa olacak benim için. Silgim yok ama benim, unutmuşum almayı yanıma, dua edelim de yanlış şeyler olmasın. Üstünü karalayınca da olmuyor biliyor musun, dönüp bakınca görüyosun o karalamayı, sonra hatırlıyorsun onun altındakini, yine gömülüyorsun kara mürekkebe, dertlerin boğuyor seni yine, yine giriyorsun deli sorulara, sorunlara. Biz baştan yanlış yaptık, ilk sıkıntımızdan kaçmayacaktık.
Bünye alıştı usta, bünya kaçmaya alıştı, refleks oldu, refleks...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder