29 Aralık 2013 Pazar

Yıkılan Hayaller

Zayıf bir insandı. Dışarıdan duruşu öyle değildi aslında, sert bir bakışı vardı. Gülümsemeyi severdi ama ciddi durmayı her zaman gülmeye tercih ederdi. Bundan dolayı dışardan bakan bir insan onun içindeki zayıf, kimsesiz çocuğu göremezdi. Zayıf olmasının bir çok sebebi vardı. Yediği kazıklar, kaybettiği insanlar, kendini yalnız hissetmesi... Ama o zayıf olmasının en büyük sebebini hayalperestliğine vuruyordu. Çok fazla hayal kurardı, çoğu geceler gözüne uyku girmezdi kurduğu hayallerden. Müzik dinlerken bile kafasında o müziğe uygun hayaller kurardı. Mutlu sonlu hayaller, yüzünün güldüğü hayaller... Zaten kim hayal kurarken yüzünü asacak ögeler kullanırdı ki? Diğer bir deyişle, kim gerçekçi hayal kurardı?
Mutsuz olmasının en büyük sebebi de kurduğu hayallerdi belki. Son zamanlarda yaşadıkları, yediği kazıklar, yıkılan güven duvarları onu böyle düşünmeye itiyordu. Sevdiği, güvendiği insanlarla kurduğu hayaller; sevdiği, güvendiği insanlar tarafından yıkılıyordu. İnsanlara güveni kalmamıştı, güvenemiyordu. İçinde en çok güvendiği insana artık güvenememenin verdiği bir hüzün dolanıyordu. O hüzün ki, onu içine kapatan, yüzünü astıran, karamsar yapan.
Onu dik tutan hayallerine bile güveni kalmamıştı. Hayalleri onun her şeyiydi, geleceği, yaşam tarzı, görüş açısı, düşünce tarzı, idealleri... En büyük kazığı kurduğu hayallerden yiyordu. Her geçen saniye yıldız gibi kayan onlarca hayal... Tükenen umutlar...
Düşündü, kurduğu hayalleri düşündü. Sevdiği insan ile evlenecekti. Daha tenine deymediği sevdiğinin alnına, duvağı kaldırıp bir buse konduracaktı. O buse ki; dünyanın en anlamlı busesi. Saatlerce sarılacaktı ona. Sarılıp ağlayacaktı, yıllar süren hasretin isyanı olacaktı o göz yaşları. Ardından bir gülümseme gelecekti, ödül niyetine.
Bahçeli bir evleri olacaktı. Etrafına duvar çekeceklerdi, böylece rahat rahat istediklerini yapacaklardı bahçede. Bir salıncak olacaktı bahçede, zaman zaman çocuklașacaklardı o salıncak ile. Akşam olunca, sıcak bir yaz akşamında çimlere uzanıp yıldızları izleyeceklerdi. Belki el ele izlerken yıldızları, uyuya kalacaktı sevdiği, onu kucağına alıp yatağa götürecekti. Üzerini örtüp gözlerinden öpecekti.
Sabah olduğu zaman karşısında bir çift göz, dünyanın en güzel gözleri. O yeşil gözleri her sabah uyandığında görecekti. Onun sıcacık günaydınını yanı başında hissedecekti.
Gözleri doldu. Bir damla yaş süzüldü gözlerinden sessizce, 'Neden?' der gibi. Kendine sordu, artık gerçekçi hayallerin kurma vakti gelmiş miydi?

2 yorum: