26 Aralık 2013 Perşembe

Bir Kere Sever İnsan

İğrenç alarm sesi ile uyandı. Camdan dışarıya baktı sıcacık yatağından. Karamsar bir hava hakimdi dışarıda. Tipik Ankara havası; soğuk, boğuk, kasvetli...  Yatağından çıktı. Okula gitmesi gerekiyordu. Yanı başında sarjda olan telefonunu aldı. Bildirim ışığı mavi yanıyordu. Sevgilisinden mesaj gelmiş olmalıydı. Yüzünde bir gülümseme oldu. Telefonu eline aldı. 'Günaydın :)'. Telefondan gelen soğuk bir hava yüzüne çarptı. Uykusu dağıldı bir anda. İçini kötü bir his aldı. Aynı şekilde cevap verdi. 'Günaydın :)'. Kırışık kıyafetlerini üzerine geçirdi. Evden çıktı, okula doğru yol aldı.
Tipik, monoton bir öğrenci hayatı vardı. Okul - dershane - ev üçgeninde hayatını sürdürüyordu. Hayatındaki renkleri arkadaşları ve çok sevdiği sevgilisiydi. Sevgilisi ile ilişkilerinin ikinci yılındaydılar. Bu iki yıl içerisinde acısıyla tatlısıyla bir çok olay yaşadılar. Arada 'doğal' olarak nitelendirdiği küsmeler, konuşmamalar olmuştu. Bunlara ilişkinin 'tuzu' derdi. İlișkinin 'tatlı' kısmını ise 2 yıl içinde kurulan çeşit çeşit hayaller, türlü türlü iltifatlar, verilen sözler, birbirinden güzel buluşmalar oluşturuyordu. Güzel bir ilişkisinin olduğunu düşünüyordu. Hem kendisinin hem sevgilisinin çevresindeki insanlar onlara imrenerek bakıyordu. Ciddi düşünüyorlardı, evleneceklerdi.
Okul bittikten sonra tekrar eve geçti. Telefonu aldı. Her gün yaptığı gibi sevgilisine 'Nasılsın, napıyosun, günün nasıl geçti' diye mesaj attı. 'İyiyim, etütteyim. Sen?'. Bir üşüme sardı vücudunu. Telefondan gelen soğuk rüzgar iliklerine kadar ișlemiști. 'Ben de iyiyim, evdeyim. Oturuyorum.' diye cevapladı. Ardından 'Tamam o zaman sen ders dinle, sonra görüşürüz.' dedi. 'Sonra görüşürüz.'. İçinde kötü bir his vardı. Yorulmuștur, ondan böyledir diye düşündü. Onu çok özlemişti. Ama dersteyken konușamazlardı. Dersler önemliydi. Kendisi tembelin teki olsa da sevdiğinin derslerine önem verirdi. Onun derslerini etkilemeyi asla istemezdi.
Güneş battı, ay göründü. Telefon elinde, şehir önündeydi. Camdan dışarıyı izliyordu. Ankara manzarası akșamları güzel diye düşündü. Şehir ışıkları manzarayı görkemli kılıyordu. Telefon titredi. O titreşim bütün vücudunu sardı. Mesajı açtı. 'Sana bir şey söylemem gerek. '
Zaman durdu. Başı ağırlaştı. Aklında binlerce senaryo kurdu. Ve senaryoların hepsi bir yolda birleşti. O yol ise yolun sonuydu. Elini ekrana götürdü.' Söyle ' yazabildi sadece.' Eskiden ciddi düşünüyordum, ama artık düşünemiyorum. Kendime güvenemiyorum. Bunu bilmen gerekiyor. '. Mesajı okuduğu an bir zaman makinesi onu geçmişe götürdü. Hep buluştukları parktaydı. Konuşuyorlardı.' Tamam, sınavdan sonra ailelere söylüyoruz. Söz mü? '. 'Söz.'. İkisi de çok mutlu gözüküyordu. Sonra başka bir zamanda buldu kendini. Yan yana oturuyorlardı. 'Ya beni bırakırsan, ya benden soğursan, ya beni sevmezsen artık?.' diyordu sevgilisi. 'Seveceğim, hep seveceğim. Seni hiç bırakmayacağım.' dedi. 'Söz mü?', 'Söz. '. Sonra kendi zamanına geri döndü. Verilen sözler, kurulan hayaller, hepsi parmağının ucundaydı.' Bu iş çocuk oyuncağı değil, ya ciddi düşünürüz ya da hiç düşünmeyiz. Ortası yok. '. Cevap geçikmedi,' Ben de öyle düşünüyorum. '.
Gözlerini kapattı. Karşısında '2 yıl' ı bir mesajla bitiren birini gördü. O insan ile sevdiği insanın dış görünüşleri aynıydı. Ama farklı kişilerdi. Karşısında o narin, masum sevgilisi yoktu. Katı, vurdumduymaz, acımasız bir insan görüyordu. Ve beyninde yankılanan tek bir kelime vardı. 'Yalanmıș'.
Gözlerini açtı. Bitmesin yazmak istiyordu. Gitme, kal, ben sensiz ne yaparım demek istiyordu. Ama artık bunları demeye yüzü yoktu. Kürek çekmeye mecali kalmamıştı, çırpınacak enerjisi yoktu. Kendini şelaleye sürüklenen bir akıntının kollarına bıraktı ve cevapladı, 'Eyvallah.'.
Telefonu bir kenara bıraktı. Uyumak istiyordu. Uyuduğu zaman bütün dertlerini, sıkıntılarını unutuyordu. Bu yüzden uykuyu severdi. Kafasını yastığa koydu. Param parça düşüncelerle uykuyu bekledi. Beklerken şu duayı etti, 'Allahım, öyle bir rüya göreyim ki, bir ömür gibi gelsin.'. Sonunda vücudu pes etti. Kendini uykunun kollarına bıraktı.
Uyandı. Her şeyi unutmuştu. Telefonu eline aldı. Sonra bildirim ışığının yanmadığını gördü. O an önceki akşamı hatırladı. Her şey bi kâbus olmalıydı. Böyle bitemezdi, bitmemeliydi.
Onsuz bir güne merhaba dedi. Onsuz bir Ankara'ya. Onsuz bir güneşe. Onsuz nefes almaya. Bir daha nasıl birine güvenecekti? O hayalleri başkaları ile nasıl kuracaktı.
Bir daha nasıl sevecekti?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder