Sırtımda
yüklendiğim acılar, Golgota’ya doğru yürüyorum. Arkamda perişan bir kalabalık:
Eş, dost, aile, takipçilerim… Hedef Golgota evet, fakat nihayetinde nereye
varacağız, kimse bilmiyor. Ben bile bilmiyorum, ki herkesin burada olma sebebi
benim.
Bu
hükmü verene sorsanız, aslında suçsuz olduğumu size söyleyecektir. Ama işte…
Bazen bazı şeyleri sadece yapmak gerekiyor. Sebeplerini ve sonuçlarını fazla
düşünmeden. Günü kurtarmak için. Kısa vadeli kaçışlar.
İlk
serzenişlerimi okudun mu diye düşünüyorum giderken. Evet, hala bunu
düşünüyorum. Her gün kontrol ediyorum tıklanma sayısını, her gün kontrol ediyorum
trafik kaynaklarını ve hangi işletim sistemi ile siteye bağlanıldığını. İnanır
mısın, orada “Android”i görmek bile tatmin ediyor beni bu aralar. Mustafa’nın
deyimiyle, tam bir “yıkıklık”.
Böyle
bir şey yapmayacağıma dair kendime söz vermiştim o yazıyı yazarken ama, iki gün
önce uyandığımda, bir anlığına kendimden aşırı tiksinmem sonucunda, yazıdaki
bir kısmı sansürledim. Bunu senden ya da bir başkasından çekindiğim için
yapmadım. Kendi özsaygım için yaptım.
Yine
de her gün merak ediyorum okudun mu diye. Ama işte… Bir dakika, çarmıha
geriliyorum.
İlk
çivi çakıldı, sol elimin serçe parmağına. Her bir parmağa çakılan çiviyi
sırayla söyleyecek miyim, hayır. Konsepti anlaman yeterli. Fena bir fikir gibi
gelmedi bunu böylece yazmak. Ama inan, zihnimdekileri bir olay örgüsüne, bir
karaktere, bir mekana bürüme fikri biraz yorucu geldi bana. Zaten yeterince
yorgun hissediyorum kendimi. Ama yine de, arada bu mizansene dair birkaç şey
serpiştireceğim, çünkü, neden olmasın?
Okumuş
olmana ve okumamış olmana göre iki farklı his dallanması yaşanıyor zihnimde.
Eğer okuduysan:
1-Tepkin
ne oldu? Bunu merak ediyorum.
a:
Nerelerde ne tarz tepkiler verdin. Eğer sansürden önce okuduysan malum yer seni
sinirlendirdi mi ya da mideni bulandırdı mı?
2-Yazının
yazılma tarihine dikkat ettin mi?
a:
Eğer buna dikkat ettiysen, yazının son görüşmemizden birkaç gün önce
yazıldığına dikkat ettin mi? Buna dikkat ettiysen eğer, bir soru daha doğuyor:
a1:
Hafif korktun mu? Çünkü, tabiri caizse, müneccim yarrağı yemiş gibi birkaç
kehanet salıyorum orada ve bunlar an itibari ile tutmuş durumda. Mesela korona
virüsüne dair söylediklerim. Senin yurt dışı işi yaş duruyor şu an maalesef.
Ben bir soru ekleyeyim burada:
a1-1:
Nazarım mı değdi?
A1
devamı: (a1 i bu şekilde küçük yazmaya çalıştım ama word izin vermiyor. 30
saniyemi falan yedi bu. Pes edip devam ediyorum): Şaka yapıyorum tabi ki
nazarım falan değmedi. Böyle düşünme. Yani değdiyse çünkü gerçekten
korkabilirsin, ben de kendimden korkmaya başlayabilirim. Zira bu şu demek:
Benim nazarım yüzünden bütün Dünya inanılmaz anlardan geçiyor şu an. Ama nazar
diye bir şey tabi ki yok. Ayrıca o salak uygulamayı umarım telefonundan
silmişsindir, sana hiç yardımcı olmuyor zira.
Bir
diğer tutturduğum şeye gelecek olursak, B ile aranda bir sorun var. (Malum
yazıdan sonra isimlere sansür koymaya karar verdim. Sadece baş harflerini
koyacağım bütün isimlerin. Zaten sana yazılan bir yazı olduğu için, okuduğunda anlayacaksın
kimi kastettiğimi)
Kulağa
ruh hastasıymışım gibi gelebilir, ki bu endişeyi inan bana malum yazıya
başlamadan önce çoktan kaybetmiştim, stalk sonuçlarıma göre B ile birbirinizi
takip etmeyi bırakmışsınız. Bunu öğrendiğimde sevineceğimi düşünürdüm aslında,
ama sevinemedim. Senin adına üzüldüm daha çok. Sebebini pek anlayamasam da
senin için önemli biri olduğunun farkındayım. Ama tahmin ediyorum ki senin çizdiğin
sınırları bilmemkaçıncı kez ihlal etti. Bunun sonucunda büyük bir kavga yaşandı
ve restleşildi. Büyük ihtimalle bağları sen kopardın.
Bir
daha eskisi gibi olamayacağımızı da tahmin etmiştim. Bu çok zor bir tahmin
değildi gerçi.
4.
parmağıma çivi çakıldı.
Bu
metaforu korumaya çalışma çabası biraz komik geliyor şu an bana. Ama inan pek
umrumda değil. Neden yapıyorum onu bile bilmiyorum. Malum yazı gibi çat çut
yazıp geçe de bilirdim. Ama öyle yapasım da gelmedi açıkcası.
Bu
yazıyı sosyal medyada paylaşmalı mıyım onu düşünüyorum. Bu düşünce birkaç sorun
doğuruyor:
1-Elimde
bana ait güzel bir fotoğraf yok yazıyı altında paylaşabileceğim.
2-Yazının
başlığı ne olacak?:
Normalde
başlık yaratmakta hiç zorlanmam. Aslında bu yazının başlığı malum yazının başlığının
aynısı olacaktı. Sonuna da “2” ekleyecektim. Ama başlığı böyle yaptığım
takdirde, ilk yazıya fazla dikkat çekmiş oluyorum. Ve bunu istemiyorum aslında.
Alakasız insanların instagramdan bu yazıyı açıp, başlığa dikkat ettikten sonra
gidip ilkini okumalarını istemiyorum. Ki buna rağmen 48 tık var şu an. (Büyük
ihtimalle internet aramalarında veya random tıklamalarla o kadar tıka ulaştı.
Yani gerçekten 48 kişi okumadı)
Fakat
paylaşmazsam yazıyı eğer, başlığı malum yazının devamı şeklinde yapmam pek bir
sorun teşkil etmeyecek gibi. Bilemedim.
Malum
yazıyı eğer okuduysan, bu şöyle bir üzücü düşünceyi doğuruyor: Okudun ve
okumana rağmen bana bir şey söylemedin. Bu durumda 3 olasılık var.
1.
gerçekten hiç umrunda olmadı.
a-tamamını
okudun ve umrunda olmadı.
b-“eee
bu ne amk” diyerek bir yerde kestin ve umrunda olmadı.
2.
okudun ve okudukların ne kadar yerinde ve iyi bir karar verdiğinin delili oldu.
Bir ruh hastası ve manyak olduğuma karar verdin, benden iyice soğudun, verdiğin
karardan iyice emin oldun ve durumdan gayet memnunsun.
3.
okudun, okudukların hoşuna gitti. Fakat tekrar yazmaya yüzün ya da cesaretin
yok. Ya da benden çekiniyorsun?
Görüyorum
ki Max Richter dinlenmiş. Umarım sebebi benimdir. Pek sanmasam da.
Bu
yazılara ve hala sana seslenmeye çalışma durumuma bakıldığında, baya
saplantılıymışım gibi bir duruş ortaya çıkıyor. Ama aslında öyle bir durum yok.
Oldukça fonksiyonelim. Karaları bağlamış durumda değilim. Tam olarak kötü
diyemeceğim bir his ile hislendiriyorsun beni şu aşamada. Tatlı hatta birazcık.
A’dan
ve S’den sonra mesela, sinirlenmiştim. Çünkü iki adet insanın kurmaya çalıştığı
bir iletişimden ziyade iki adet çocuğun kurmaya çalıştığı bir iletişim var
gibiydi ortada, o zamanlar. Hem kendimi hem karşı tarafı suçladım çeşitli
sebeplerden ötürü. Kendime tabi ki daha çok yüklendim. Dolayısıyla öfkem daha
çok içe dönük yaşandı.
Ama
bu sefer, gerçekten karşı taraf için bir şeyleri çözmeye ve yine karşı taraf
için mümkün olan en mantıklı şekilde davranılmaya çalışılan bir ilişki gibiydi.
Son bir kez buluşup bir şeyleri netleştirme çaban bile gerçekten takdire
şayandı. Seni tebrik ediyorum. Sen iyi bir insansın. Bu gerçeği unutmuş olsan
da. Bu yüzden üzülüyorum ve özlüyorum.
Her
ne kadar sunduğun sebebe çok bel bağlayamasam da.
8.
parmağıma çivi çakıldı.
Dün
yazdığın yazıyı tekrar okudum, zira duvarımda, erişimim pek kolay. “İstediğini
istemesin/ Asla istemeyeceğine kendini inandırsın” dizelerine dair bir
aydınlanma yaşadığımı düşünüyorum. Biliyorum, bu yazıyı yollarken hiçbir
şekilde yorum yapmamamı istiyordun, ya da anlam çıkarmamamı. Ki bu imkansız ve
çok saçma bir istekti, ama yine de tamam dedim.
Neyse,
bu yazıyı benim için yazdığını düşünmüştüm. Ama bu dizelerden çıkardıklarıma
göre, bu yazı bana yazılmış evet, ama benim için yazılmamış bir yazı. O iki
dize, bana bahane olarak sunduğun adama olan hislerini anlatıyor gibi.
Normalde
pek yaşamam bu hissi, ama buluşmadan sonra “Ah ulan keşke bunu yüzüne
söyleyebilseydim” dedim. Şimdi sana “bunu” yazacağım:
Anlayabiliyorum,
hala onu özlüyorsun. Ben de hala S’yi ve B’yi özlüyorum. Ama şöyle bir
farkımız var, sen bu özlemi sevmek ile karıştırıyorsun. Halbuki şu anki
hislerin, nostalji duygusundan, eskiye duyulan özlemden farksız. Şu an ne sen
artık eski sensin, ne de A, eski A. Sen onu değil, o hisleri özlüyorsun. A şu
an kalkıp gelse, dese ki bana bir şans daha ver, ve sen ona bir şans daha
versen ve tekrar başlasanız bir şeylere, içindeki bu his doymayacak. O boşluk
kapanmayacak. Çünkü her şey çok değişti ve değişmeye devam edecek.
O
boşluğu doldurmaya çalışma, onu olduğu gibi kabul et. Bütün insanlarda, ama
gerçekten bütün insanlarda, benzeri boşlukların olduğunun farkına var ve bu konuda
kendini yalnız hissetme.
Bunları
yazıyorum, ama biliyorum ki bir tesiri olmayacak. Bunu yaşayarak anlaman
gerekiyor. Ama anlayacaksın, sana inanıyorum.
Eğer
iyi bir gözlemciysen, story paylaşma sıklığımın arttığını görüyorsun. Sana bir
sır vereyim, sadece senin görmen için paylaşılıyor her biri. Ve evet, bu çok
zavallı bir his. Ama işte, insan yapıyor böyle şeyler. Kendime engel olmuyorum,
yapıyım gitsin, nedir.
Bütün
parmaklarıma çivi çakıldı. Çırılçıplak, savunmasızım. Kemiklerim sayılıyor ve bana bakıyorlar. Susadım. Susuzluğumu
giderecek tek bir şey var zihnimde, o da dudakların. O ben…
Sıkıldım.
O yüzden beni bu yazıya azdıran cümleyi de yazdıktan sonra bu yazıya son
vereceğim. Blog’ta paylaşmaya karar verdim, ama sosyal medyada paylaşmayacağım.
Başlık da malum yazının devamı şeklinde olacak.
Evde
tıkılıp kalmak benim için çok sorun değil, yalnız kalmaya alışmış biriyim. Ama
senin adına üzülüyorum. Çünkü evden kaçmak isteyen bir insansın her daim. Eve
mümkün olduğunca geç gitmeye çalışıyor gibisin. Başkalarının yatağında uyanmayı
kendi yatağında uyanmaya tercih eden birisin. O yüzden, eğer bu yazıyı okuyacak
olursan, vaktinin biraz daha güzel geçmesi adına sana birkaç dizi önereceğim.
Bunları izle ve bana içinden teşekkür et.
1-
Fleabag.
Bu
dizi seni anlatıyor.
2-
Patrick Melrose (blutv hesabımı biliyorsun. Girip kullanabilirsin, izin
veriyorum. İçin rahat olsun ben kullanmıyorum bu aralar)
3-
Sharp Objects
4-
The Leftovers
5-
Legion (riskli bir öneri bayarsa salarsın)
6-
The Night Of
7-
Bojack Horseman
8-
Mr Robot(riskli bu da, bayarsa salarsın)
9-
The Office (sevmezsen sana olan hislerim değişir)
10-
Kutu (şaka şaka)
Evet.
Bu önerilerden sonra yazıyı sonlandırıyorum havalı cümleyle. Kendine iyi bak.
G, G, lema
şevaktani?
Sana yazasim var bugun. Neden bilmiyorum ama bu siralar kafami cok mesgul ediyosun. Gece ruyamdan uyaniyorum bakiyorum aklimda sen varsin. Sebebini de bilmiyorum. Yuksek ihtimalle hepimizin icinde olan o boslugu doldurmaya calisiyorum kendimce. Ama istemiyorum. Herhangi birine bagli olmak da istemiyorum. Neden istemiyorum? Ne zamandir istemiyorum? Bilmiyorum. Korkutuyo beni. Kafese kapatilmis gibi hissediyorum. Ucmaya calisiyomus ama ucamiyomus gibi. Kanatlarimi her cirptigimda parmakliklara takilcakmis gibi. Bu yeni bir his degil. Uzun suredir var olan bir his. Ne oldu da sevmekten sevilmekten korkar oldum bilmiyorum. Boyle degildim eskiden. Severdim. Operdim. Icimde ne kadar sevkat varsa karsimdakine verirdim. Simdi olmuyor. Cok anlik seviyorum. Tatli guzel sozler duydugumda konuyu degistirmek ve ya saka yapmak aliskanlik oldu neredeyse. Hosuma gidiyor icten ice ama kabullenmek istemiyorum. En sevdigim sey ask. O tatli sessiz anlar ve bakismalar... Ama hicbiri yok. Firsat vermiyorum ki. Akisa birakamiyorum. O duyguyu o kadar ozledim ki. Severken, sevisirken gecen saatlerin farkinda olmamayi o kadar ozledim ki. Tekrar hissedebilecek miyim? Birini gordugumde, birine sarildigimda tekrar heyecanlanacak miyim? Onu istiyorum ben. Tanimsiz bir sarhosluk icinde kendimi birakmak istiyorum. Dusunmeden "seni seviyorum" demek istiyorum. Yarim yamalak, kastetmeden soylenilmis "Ben de"ler, "seviorum seni"ler degil; gercek "Seni seviyorum."lar. Isin sacma kismi ne biliyor musun? Aklimda kimse yok. Istedigim kimse yok. Kedili kadin oldum iyice. Ubi kucagimda, pencerede kisin basindan beri besledigim dunya guzeli pisi oturuyoruz. Gecen gun severken tirmaladi, isirdi beni ama yine de kiyamiyorum. Sabahtan beri acikli filmler izleyip birkac gozyasi dokunce seviniyorum. Sanki icimdeki buzlar eriyomus gibi. Komik. Senle konusasim var ama dogru bir karar degil sanirim bu. Zaten benle sohbet etmek istedigini de pek sanmiyorum ve zaten yuzum yok. 3 guzel bir sayi. Bu arada gecen dogum gununu hatirlayamadim. Konusmalarda aradim durdum. Bulamadim. Takvime de kaydetmemisim. Biliyor musun emin degilim ama bir seyi bulamayinca cok takiyorum, sevmiyorum bir seyleri kaybetmeyi. Bu kadardi sanirim simdilik. Dusuncelerim dagildi daha da toparlayamiyorum.
YanıtlaSilAz once sana bi mesaj attim. Neden bilmiyorum. Konusmak istedim sanirim. Biz senle guzel konusuyoduk. Muhabbet akip gidiyodu. Sabahin 3u oluyodu farketmiyoduk. Neyse. Sonra 25 dk icinde bakmadin mesaja diye vazgecip sildim. Silmesem de olurdu aslinda. Ama inat iste. Bi kendinden emin olamama durumu surekli. Sonra bir bildirim geldi. Bi an senden sandim. Alakasi yok. Telefonuma indirdigim bir oyundan. Bir seyler paylasabilmek istedim sanirim seninle cunku sana karsi cok cabuk acmistim kendimi. Aklima gelen her dusunce parcasini sana soylemeye alismistim. Gerekli gereksiz bir suru sey anlatmistim. Neden ozel hayatimin tum ayrintilarini anlattim bilmiyorum. Iyi bir dinleyicisin sanirim. Yargilanmayacagimi hissettim ya da. Simdi de paylasmak istiyorum aklimdan gecenleri ama bu hic saglikli bir dusunce degil. Nasilim ben biliyor musun? Daha once bir cok insan beni boyle elestirmisti. Ben her seyi kendi istedigim gibi olsun istiyorum. Insanlar hayatima bir sozumle gelsin ve bir sozumle hayatimdan ben fikrimi degistirene kadar ciksin istiyorum. Cok sacma. Sevmiyorum bu huyumu. Kontrol edemeyecegim, kontrol etmeye hakkim olmayan seyleri yonetmeye calismak. Bencillik yapiyorum.
SilKarsimdakini kircagini bile bile buz cadisi gibi kendimden uzaklastiriyorum. Bu korkunc bir sey. Igrenc bir davranis oldugunu da biliyorum. Ama dedim ya ben o kafesin icine giremem. Ve isler biraz comfort zoneumdan cikinca ben panikleyip kaciyorum yine. Problemlerimle bas edemedigimde hep kacarim. Sevmedigim bir huyum daha. Bugun sanirim kendimi sevmiyorum. Ne yaziyorum ya ben? Evde durmak bana iyi gelmiyor. Bu arada aslinda severim evimde olmayi ama kimse yokken. Baskalarinin negatif enerjisi etrafimi sarmiyorken evde durmayi severim. Benim negatifim bana zaten yetiyor. Yazdigin seyleri 50 kere okudum. O android benim sanirim. Siklikla yeni yazi var mi diye bloga girdim. Obsesif bir hal almaya basladi. 48 goruntulenme sans eseri de olmayabilir yani. Sana da oluyor mu? Mesela onceden izledigin bir filmi izlerken, gormedigin sahneler oldugunu farkediyor musun? Aslinda film ayni film, fark edilmeyi bekleyen bir suru detay var ama ilk seferde hep gozunden kacmis. Yazilarinda da oyle oldu. Okudugumu farketmedigim cumleleri gordum her okudugumda. Ve evet hepsini okudum. Sordugun tum sorulara, cumlelerine cevap vermek istiyorum su an. Aslinda aklimda yoktu bu. Azicik icimi dokup not defterimi kapaticaktim. 1. Aslinda okudugum sey hosuma gitti. Bir sekilde aklinda olmam ruhumu oksadi sanirim. Oksamak ne kadar cirkin bir kelimeymis. Sansurledigin yer. Sinirlendirmedi beni, midemi de bulandirmadi belki biraz rahatsiz etti. Ama yanlis anlama dusunce icin degil. Kelime tercihlerinden hoslanmadim nedense ama zaten fok baligi gibi konusan ben seni bu konuda yargilayamam. 2. Yazinin yazilma tarihine dikkat ettim. Ve sana inanamiyorum! Soylemedin bana yazdigini. Sadece belki "yazsam da sosyal medyada paylasmam" diyerek ipucu verdin. Ve ben ancak gunler sonra bloga girip bakmayi akil ettim. a-1 kesinlikle nazarin degdi. Ve bu yuzden senden nefret ediyorum. Hani hollandadaki bir okul kabul etmedi digeri de etmez diyordum ya. Etti! Ve ben bu kriz cikmasaydi oraya gidecektim. Cok stresliyim ve inanilmaz mutsuzum. Ara ara cikip sigara icip geri donuyorum. Ve ben sadece gergin oldugum zamanlarda sigaraya sariyorum. Basladigini soylemistin. Umarim kendini yavas yavas zehirlemiyorsundur. Kanser hucresi gibi. Beni kansere benzettigin icin hala kizginim sana. Gerci eminim senin de bana kizgin oldugun birkac sey vardir. 3. Okudum. Ama ne senin kafani kurcalamak istedim ne de sana yazacak yuzum yok. Ve cekiniyorum da. Belki senden cekinmeme gerek yoktur ama ben bir yandan da kendimden cekiniyorum. Son olarak, evet icimde bir bosluk var ve evet ben o boslugun dolmasini istiyorum. Ne zaman, nasil dolar bilmiyorum ama cok da onemli degil zaten tum gun evde oturup dizi izlemekten baska bir sey yapmiyoruz. Ha bu arada tesekkurler. Odanda voodoo bebegi falan mi yaptin, ayinlerle mum yakip dilek mi diledin ne yaptin bilmiyorum ama tum gun yaptigim seyleri senle paylasmak istiyorum. Onemli bir sey yaptigim icin de degil sadece duymani istiyorum. Cok sacma. Delirdim iyice. Hayatina girmis normal olmayan kadinlardan biri de benim.
SilBunu sanirim yine sana mail atcam bir ara. Blogunda paylasip orayi da senin icin kirletmek istemiyorum cunku. Neden okumani istedigimi bilmiyorum ama biraz olsun icim rahatliyor. Yine bencilim. Fak yaa.
(04.04.20)