30 Kasım 2016 Çarşamba

İki Hikaye


 
(Her zamanki gibi, müziğini ihmal etme sevgili okur.)

  Hikayeler tanıdım, hikayeler dinledim, hikayeler anlattım. Kimi hikayelerim hayalimden geçenlerdi, kimi hikayelerimin ağırlığıyla başbaşa kalamadım, kimi hikayelerim paylaşılmalıydı çünkü paylaşılan muhtaçtı, kimi hikayelerimse hala içimde bir sır gibi.

  Hikayeciyim ben. Her yeni insanda, her yeni canlıda hatta bazen bir eşyada yaşatırım hikayelerimi. Her yeni güne nasıl gözlerimi açıyorsam, her yeni günde öyle hikayeler biriktiririm ceplerimde.
  Kiminin hikayesi sevinçlidir, bir umut kapısı olarak belirlerim onları. Kiminin hikayesi vazgeçişlerden oluşur, yaren gibi bellerim onları. Kiminin hikayesi hüzünlüdür; sadece insanları düşünmeyin, kurumuş bir çiçeğin hikayesini dinlediniz mi hiç mesela? Ya da onlarca anıya sahip olmuş bir eşyanın hikayesini? Peki ya bir fotoğrafın hikayesini?
Dinleyin sevgili okur.
  Bir kadının, babasının mezarını ziyareti. Uzun zaman sonra yapmıştı bu ziyareti sonunda, insan hayatın içine karışınca içindeki karışıklıklar derinlerde kalırdı. Henüz 11 yaşlarında küçük bir kız çocuğuyken, babasına naz yapacağı yaşlarına tam girmişken, kıskanacakken belki de babasını annesinden; bir trafik kazasında babasını kaybetmiş küçük bir kız çocuğu. Her mezar onca yüklü hikaye taşırken, her yük onca toprağa bırakmışken kendini...
  Babasının mezar taşının yanına geçmişti kadın. Önce uzun uzun izlemiş, daha sonra mermerleri elleriyle arşınlamıştı. Kızına dönüp "Babamla benim de bir fotoğrafımı çeker misin" demişti, cümlenin yükü ile karşılaşınca kız, hele bir de annesinin dolan gözleriyle karşılaşınca; anlamıştı hikayelerin bazen taşınması zor şeyler olduğunu.
  Kurumuş çiçeklerin hikayesi. Biz insanoğlu, eşyalara bir gemi misali anlam yükleriz, daha sonra o geminin kaptanı yaparız kendimizi. Bazen o eşyalara birlikte anlam yüklediğimiz kişi ya da kişiler vardır, onlar geminin yolcularıdır. Bazen ise anlam yüklediğimiz eşyalara diğer bir kişinin ya da kişilerin aslında hiç anlam yüklemediğini görürüz. Bu işte hafif dalgalı bir denizde tek başınıza ve geminizle kalmış gibi bir his verir. Ancak burada o yolcuyu ya da yolcuları geminize almış, daha sonra bir limanda uğurlamışsınızdır usulca. Geminizi, tek başınıza gitmenizi ve denizi seversiniz ancak her vazgeçişin bıraktığı bir heves kalmıştır içinizde, oysa hep birlikte o gemiyle okyanusları gezecektiniz. 
  İşte kurumuş çiçekler bu hikayede hep kaptanla birliktedir. Belki bir defter arasında, belki odanızdaki kuytu bir yerde, belki de evinizdeki en özel köşede. 
  İki hikaye; anlatılmak istenmiş ve anlatılmış, anlaşılmak istenmemiş ve yaşanmamış.
  İki hikaye; dinlenilmiş ve içlenilmiş, hissedilmiş ve yazılmış.
  Benim hikayem de bu sevgili okur.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder