31 Ocak 2016 Pazar

Düğün Gününe Hasret

     Bir elimde doksandokuzlu' diğerinde sigara. Mutfak avizesinden seni izliyordum. Ta ki, cinslik olsun diye; ocak dururken küçük tüpte pişirdiğim çayımın fokurdama sesleri, kafamdaki ritimlerle karışan sesinin yankı bulması, dikkatimi sizlere ömür edene kadar.

     Omzumda fikirlerin cesetleri, yakıp ısınacak bir yer peşinde, avare ameller işlerken; daralmış, sesi kısılmış, nuru solmuş; bavullarında yolluk niyetine, bir kaç demet fiyasko taşıyan ruhlara rast geliyorum. O vakitten doğma, doğaçlama serüven zinciri boynuma künye oluyor. Mezar taşı gibi ağır. Mezarlık arayışı nefs'ten çalıyor, zikre borçlandırıyor, hiçliğimi. Kafamdaki fillerin gürültüsü ruhları ürkütse de mecburi birliktelik, zorla evlendirilen gelin halini kabullendirmiş olmalıydı ki, sürüden çıt çıkmıyordu. Ben ne tarafa, hep birlikte o tarafa dümen kırıyorduk.
     Dalmış ve dağılmış, göçebe hayatı süren ruhlar sürüsüne toprak arayışı; çamur bulaştırıyordu paçalara, ele ve yüze. Bu arayış, bulamayış, çamura bulanış yokluk tasarımı olamazdı. Toprağı ben işleyemezdim. Sevgiyi toprağa eken bir toprak sahibi vardı. Bu gayet aşikardı. Rüzgarın halleri, ruhları seviştirirken, toprağı yuva kıldı. Hissiyatı kabaran sigara dumanları; çamur oluşumuna yalınlık, yalnızlık kattı. Yuva yıkıldı. Kıt vakit geçmeye toprak dar geldi, uçmayı özleyen ruhlara. İhaneti biçiyorlardı, toprak sahibinin ırgatları. Buna bir önlem alınmalıydı. O kadar kış üşüyüp, baharı göremeden yok olmamaları için bir önlem şarttı. Biraz vakit harcayıp, tarlayı çitle çevirdi, sınır çizdi. İçeriye salınan itler, tutsak etti ruhları toprağa. Avaz avaz susmaları bunun kanıtıydı.
     Bahar geldi. Kır düğünü edasıyla, ruhların hepsi sevgiliye kanatlandı. Bense; sevgiliye hasret, çayımın son yudumunu alıp, sigaramı öldürüp, sabah namazına abdestlenmek için masamın başından kalktım..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder