İlkbaharda sarı çiçeklerinin açmaya başladığını, ruhumuzun
ilkbahara karşı verdiği tepkiler gibi. İnsanları bilir misiniz, ilkbaharda yeni
bir yaşama başlıyormuş gibi içinde barındırdıkları tohumları yaşama sevinciyle
yoğurup hayata tekrar döndüklerini.
Sonbaharın sonlarına doğru solduğunu bilir misiniz mesela?
Sonbaharın o sarı hüznünün sinemize işleyişi gibi. ”Kasımda
aşk başkadır.” diyenlere inat yaşadığımız onca hüzünlü hikâyeler gibi. En olur
olmadık anlarda yağmurların yağması, damlaların ruhumuzda bıraktığı izler gibi.
Bir dumanın dağları kaplayıp o koca dağı gizleyebilmesi gibi.
İçinde barındırdığı acı sütü bilir misiniz?
Ruhumuzun barındırdığı nice acılar gibi. Düşünmekten
kaçtığımız, yolumuz kesişmesin diye kendimizi yıprattığımız onca acılar gibi.
Sonra çiçeğinin, tohumlarını taşıyan beyaz bir topa
bürünüşünü bilir misiniz?
Sallantıda, aciz, bir rüzgârda savruluveren bir bitkiye
büründüğünü.
Papatyagiller familyasındadır Karahindiba.
Nice aşkların konusu olan Papatyalar kadar bilinmese de
İnsana bunca benzer döngüsünü bilir misiniz?
Âşık edebiyatının Papatyalara yüklediği onca sevgiye karşın
Karahindibanın bu aşkta sadece kırılganlığı ve umudu
taşıdığını bilir misiniz?
Sâhi bilir misiniz Karahindibanın ruhunu?
Bir rüzgârda nasıl savrulup gittiğini, tüm sahip
olduklarının.
Bir insanoğlu üflemesiyle nasıl kırıldığını, tohumlarının.
-Kırgın bir çiçektir Karahindiba.
-Kırılmışların çiçeğidir en çok da.
Onca kırığın içinde binlerce umut barındırır Karahindiba.
Bedeninden kopan nice tohumlara karşı bir gün o tohumların bir yerlerde güzel
çiçekler vereceğine inanarak yaşar.
Bir insanoğlunun her kırılışında umutlarına sımsıkı
sarılması gibidir Karahindibanın bu hâli. Umutlarına inanarak yaşamını
sürdürmeye çalışması gibi âdemin.
Sadece diyorum ki Karahindibayı sadece bir çiçek olarak
görmeyin. Kırılgan bir çiçektir Karahindiba.
En çok insana benzeyendir Karahindiba.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder