7 Mayıs 2015 Perşembe

ilk cemre ve toprak 2


Güldü.
-İsmin bir yerden kulağıma çalınmış gibi.
-Sanmıyorum ama gözlerine çalınmış olabilir, yaz geldi malumun.

Gülmek bir insana ancak bu kadar yakışabilirdi. Güldü, umarsızca sayılmazdı pek. Belli ki sevilmeyi umuyordu ama nafile. Kendimden başkasını sevemezdim ben. O yalnızca aklımı karıştıran bi toprak parçasıydı.

Dalından düşen yaprağın rüzgara karıştığı gibi, gökten düşen ilk cemre de toprağa karışırdı. Ve ondan bir parça olurdu. Evet, kendimden başkasını sevemezdim ben, ama kendim diye bir şey kalmamış meğer, ben ondan bir parça olmuşum farkında olmadan.

-Nasıl, nasıl bu kadar sinsi…?
-Sinsi olan sensin, hücrelerime nüfuz ederken ruhum duymadı, beni hiç düşünmedin.
-Sorun da bu işte, ruhun bile duymadı!
-Bence de. Duymak isterdim baharın gelişini ben de, bana çok gördün.
Gözlerim fal taşı gibi açılmış onu seyrediyordum. Nasıl böyle düşünebilirdi? Kaşlarım biraz suçlu, biraz masum bir hal aldı. Kızmakta haklı mıydı?
-Kızma, elimde değildi ki! Baharı kovalıyorduk biz.
-Senin için baharın gelmesi bana kavuşmaktı ilk cemre. Kovaladığın da bendim. (İşin garibi kaçtığın da bendim, anlam veremiyorum.)


-Sarıldıktan sonra hemen kaçar gibi gitmeseydin keşke.
-Ben gitmedim ki…
-Evet gittin, sadece sarıldığımı hissettim, gerisi yok.
-Hayır gitmedim, bu bir rüyaydı ve sen uyandın.
-Ama hayır, uyanmam ki ben senden.
Sol gözümden bir damla yaş süzüldü. Gitmiş olamazdım. Salak ben. Ben de anlam veremiyorum, inan bana.  Saçını düzeltti:
-Yalnızca kaçanı kovalamasaydın senden kaçmazdım.
-Şimdi neden kaçmıyorsun? Vaz mı geçtin?
-Artık kovalaman umrumda değil.
(Deme öyle. Çok ağlarım. Sel götürür buraları.)
-O zaman ben kaçayım.
-Sen bize inanmıyorsun ki!
Kızmıştı toprak, kırılmıştı belli ki. Onu ilk kez böyle görmüştüm.
-Artık inanıyorum ama…
-?
-Ama isteyemiyorum, bilmediğin şeyler var.
-Benim içimde benden bir şeyler sakladığın doğru, içimde halledemediğim bir şeyler var.


-Başım dönüyor.
Oturduğu yerden kalktı:
-İyi misin?

Şimdi sağ gözümden bir damla yaş geldi. Acınacak haldeydim. Gözlerine bakıyordum. Gözlerinin taa içine. En tiz notayı bastı piyanist. Artık gitme vaktiydi. Ne acı bir elvedaydı bu. Çenem titremeye başlamıştı. Yapma böyle ilk cemre. Derin bir nefes aldım. Bayılınca cennete düşen ilk cemreydim ben. Rüyamdaki gibi sarılmıştı bana. Ben hissediyordum, o korkmuştu. Geri gelmeyeceğimden…


Kim bilebilirdi ki?  



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder