Uyandım. Yastığımı aradım. Yere uzanıp aldım. Başımın altına koydum. Bir
sigara yaktım. Hiçbir şey düşünmedim.
Bitti. Diğer izmaritlerin üstünde
söndürdüm. Giyindim. Dışarıdayım. Bir duvar yazısı gördüğüm an aklıma
geldin. Düşünmeye başladım. Yazıyı hala hatırlayamıyorum. Sen aklıma
geldiğin an sadece “sen” oluyorsun aklımda. Sen aklıma gelince eve
döndüm. Hani şu camları gazete kaplı ev. İlk seviştiğimiz yer. Hala aynı
yer yatağı. Hala aynı masa ve bir sandalye. Onlarca mektup var bir
ayakkabı kutusunda. Gözyaşım ile nemlenmiş. Gideceği adresi bilmeyen
mektuplar. İlki yaklaşık iki yıl öncesine dayanıyor. Şimdi yavaş yavaş
göndereceğim mektupları. Son mektubum bu. İlkini ilk oturduğumuz banka
göndereceğim, ikincisini şu mor çiçekli eve, üçüncüsü Uzun Çarşı
Simitçisine. Belki hatırlar onlar bizi. Belki de sen oralardayken
mektubu görürsün. Tanıman zor olmaz. Bana yolladığın mektupların
zarflarını kullandım her birinde.”Sen” kokan zarfları.
Bildiğim
birkaç şey var. Bir daha ömrümü uğruna yakmayacağım mesela. Zor
söndürdüm. Doldurduğun yıllarımı boşaltacağım. Acımasız geçecek yıllarım
ile de ben uğraşırım.. Sen unut. Her günümüzü, her saatimizi. Kuruyan
göz pınarlarım tekrardan kirpiklerimi ıslattığı gün, işte o gün seni
beklediğim duraklara, oturduğumuz banklara, senin için çiçek kopardığım
bahçelere, karnımı hamurla doyurduğum simitçilere, zehrimi aldığım
tütüncüye son bir defa bakıp gideceğim. Son mektubu ise kendime
göndereceğim. Camları gazete kaplı evime. Tekrar tekrar kendime
yollayacağım.
Hayal olsa da senden kalan her şey. Beni yıkan her şey
hayallerimde olsa şu dünyada. Öl desen ölürüm hala. Yeter ki son bir
defa seni göreyim.
Ben. Yazmayı. Bırakıyorum. Sanırım. Aro.
YanıtlaSilBu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSil