Aylar olmuş seni görmeyeli. Dostum olan kadehleri elime aldığımda ismini
söylüyorlardı bana, mezelere baktıkça yüzün geliyordu aklıma.
Arabayı
aldım o akşam. Bastım gaza. Durduk yere, hiçbir neden yokken sürmeye
başladım. İlerledim. Resmen sana geliyordum. Sarhoş olup sana mesaj
atacağım an öyle bir şey oluyordu ki bana sabah birkaç saat arayıp da
bulamayacağım bir yere koyuyordum telefonu, bataryasını alıp. İnanmazsın
geçen gün telefonu banyodaki dolapta buldum. Diş macununun hemen
altında. Bir gün buzdolabına koyacakmışım. Haykırıyormuşum evde “Unuttum
O’nu!” diye. Yine yapamamışım. Mecburen kendimden kaçmaya başladım.
Tabelalara bakıyordum yolu bildiğim halde. Bir Karadeniz türküsü
çalıyordu yavaştan. Tabelalar, Sakarya değilde senin adın yazılıydı
sanli. Hep o yöne gidiyordum. Sakarya, Sakarya, Sakarya. Evinin önünden
geçiyorum saat ikiye ulaştı ulaşacak. Odanın ışığı açık. Kimlerle
konuşuyorsun kim bilir. Bir u dönüşü yapıyorum Yeni Cami kavşağından
tekrar geçiyorum evinin önünden. Saat ikiyi biraz geçmiş. Işığın sönmüş.
Fakat sen hala kimlerle konuşuyorsun? Kimlere “Seni seviyorum”
diyorsun? Kim bilir.
Sapanca Gölü’nün kıyısına sürerken arabamı üç
teklik aldım kendime. Yüksek bir yerde park ettim. Bu şarkı neydi? Ne
farkeder, dinliyor muyum artık?
Bir sigara daha, bir sigara daha, bir tane daha.
Uyandım.
Bir sigara daha yakıp, kontağı çevirdim. “Sür kaptan!” dedim kendi
kendime. Nereye? “Sen sür, araba gider” dedim. Evinin önüne geldim yine.
Yine geldim. Yine geldim .Ama sana hiç denk gelemedim. Çıktım
sokağından lanet ederek sana. Deniz kenarından dönmeyi tercih ettim.
Karadeniz çırpınıyordu bir yandan, bir yandan da gözyaşlarım
kirpiklerimde.
Eğer yağmur damlaları arabanın camında yükselmeye
başladıysa bil ki yızın yüz yirmi kilometre olmuştur ve kaçıyorumdur
senden. Eğer yağmur damlaları yüzüme çarpıyorsa arabanın camından bil ki
sana son bir sigara daha yakmışımdır ve yavaş yavaş uzaklaşıyorumdur
artık senden.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder