15 Mayıs 2014 Perşembe

Lise Notları (7)

 Bir tabloyu duvara asmak için elinize bir çivi ve bir de çekiç aldınız. Çiviyi çaktınız. Çok fazla derine girmesine gerek yok çivinin. Yüzeysel olması yeterli. Çivi yerine oturdu, tabloyu tutar hale geldi. Güzel. Tabloyu astınız. Sonra arkanızı döndüğünüz zaman bir ses geldi. Tekrar geriye baktınız, tablo düşmüş. Geri dönüp yere düşen çiviyi alıyorsunuz ve tekrar çiviyi çakıyorsunuz. Ama bu sefer daha derin. Sonra tabloyu çivinin üzerine koyuyorsunuz. Güzel. Daha sağlam gibi. Bu sefer düşmez duruyor. Tabloya şöyle bir bakıyorsunuz; mutluluk temalı bir tablo. İyi ki almışım diyorsunuz. Tam başka işlerime girişeyim diye arkanızı dönüyorsunuz ki tekrar bir düşme sesi kulağınıza geliyor. Tablo yine düşmüş. Sinirleniyorsunuz, tabloyu bir kenara koyayım sonra hallederim diyorsunuz. Ama çok büyük bir hevesle aldığınız için bir an önce evinizin en güzel köşesine asmak istiyorsunuz. Çiviyi yerden alıyorsunuz, daha derin çakayım diye düşünürken o da nesi: Açtığınız delik çivinin boyunu çoktan geçmiş.
 İlişkide düzenli ve can sıkıcı hale gelmeye başlayan küsme, üzerine üç, beş, yedi, hatta 1 ay süren konuşmama periyotları can sıkıcı hale gelmeye başlamıştı. Her seferinde verilen sözler, ardından tekrar aynı haltın yenmesi, sonra tekrar verilen sözler, sonra tekrar aynı haltın yenmesi... Kalbinize saplanan bir kazık düşünün, sonra saplayan kişinin bir daha saplamayacağım diyip sonra tekrar sapladığını, aynı olayı bir kaç kere yaptığını düşünün. İnsanda kalp kalmaz değil mi ? 
 İrili ufaklı bir çok olaydan, verilen bir çok sözün ardından her şey çok güzel giderken bir anda değişen hava, soğuk tavırlar, saçma sapan tripler ardından yine bir uzun soluklu konuşmama seansına hoş geldik. Sebebi açıklanırken seçilen inanılmaz saçma kelimeler sonucu oluşan kalp ve kafa travması da 2 hafta boyunca sürdü. O zaman kullandığı kelimeler yüzünden her şey bitti sanmıştım. Yıkılmıştım. Mahvolmuştum vb...
 Bir buçuk ay konuşmadık. O bir buçuk ay geçirdiğim duygu nöbetleri (anlık çok mutlu olup ardından inanılmaz bir hüzne kapılıp dengesiz tavırlar sergilemek) hat safhadaydı. Yavaştan onsuzluğa alışmaya başlamıştım. Bu gerçeği kabullenmiştim. Düşünsenize bir uzvunuzu kaybetmek gibi bir şeydi sanki. Yıllar süren birliktelik sonuçta. 
 Yavaştan alışma evresine girdiğim anda ansızın karşıma çıkıverdi. Dershane çıkışımda gördüm onu. Ardından aramalar, telefon görüşmeleri... "Bir daha asla seni üzmeyeceğim elimden geleni yapacağım söz veriyorum." O an dedim ki tamam artık bir daha yapmaz. Bütün güven duvarlarımı yeniden inşa ettim, içine de ikimizi koydum. Tamam dedim bir daha olmayacak. Tamam dedim artık çok mutlu olacağız.
 Her şey yolunda gibi gidiyordu. Aramız güzeldi, iltifatlar canımlar cicimler, geyik havada uçuşuyordu. Her şey güzel gidiyordu. Umarım nazar değmezdi, değil mi ?
 Ayrıldığımız zaman en çok canımı sıkan şeylerden biri şuydu: Biz çevremizdeki insanlara, arkadaşlarıma örnek bir çifttik. Birbirlerine yıllarca sadık olan 2 insandan söz ediyoruz, günümüzde az rastlanır bir şey sonuçta. İlişkimiz mutluluğumuz insanları imrendiriyor, maşallah dedirtiyordu. Arkadaşlarım "Evlenceksiniz oğlum siz, düğün ne zaman, yenge nasıl" geyikler yapıyordu. Canımı en çok sıkan şey de insanların bizim konuşmama anlarımızda O'nu sorduğunda "Konuşmuyoruz, saçma bir sebepten" demekti. Güya örnek olan bir çiftin saçma sapan sebeplerden konuşmayı kesmesi, araya küslük girmesi... Ne kadar komik ve gülünçtü.
 Ve en beklemediğim bir anda, en ummadığım bir zamanda, dünyanın belki de en ergen tartışması çıka geldi. "Facebook şifresini değiştirmem."
 İnanın kendimi savunmayacağım bile. Gereksinim duymuyorum artık. Çünkü bitti artık benim için her şey, bütün hayaller yıkıldı kapının önüne kondu, bütün güven yok oldu, bütün inanç tükendi...


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder