11 Mayıs 2014 Pazar

Lise Notları (6)

 Amerika'ya vardığım zaman o anki yorgunluğumdan dolayı hiç bir şeyi düşünemez haldeydim bi nevi. Ama düşünebildiğim tek bir şey varsa o da O'nun videoya karşı tepkisinin ne olduğu idi. Teyzemler beni aldı, eve gittik. Arada 8 saat kadar gibi bir fark olduğundan dolayı O'nun mantıken uyuyor olması gerekirdi. Aileme vardığımı söyledim. Yatma hazırlıklarına başladım. Ertesi gün benim için zorlu olacaktı.
 Skype'ı açtım ve  O online idi. Direk mesaj attım. "Selam". Klasik nasılsın napıyorsun hayat nasıl gidiyor faslından sonra "Hayatımda aldığım en güzel hediyeydi." dedi. O an Dünyalar benim olmuştu tabi. Çok mutlu olmuştum. Midemdeki kelebekler ani bir mitoz bölünme yaşayarak birbirleriyle iç içe girercesine uçuşuyorlardı. Çok heyecanlandığım zaman titreme başlarım, felaket bir titreme tuttu beni. Her şey güzel olacaktı. Değil mi ?
 Saatlerce konuşma devri tekrar döndü. Hatta o kadar konuşmaya kaptırmıştım ki kendimi dışarıya gezmeye çıkmak istemiyordum. Teyzemle bundan dolayı kavga ediyorduk. "O kadar Amerikalara geldin bilgisayar başında oturuyorsun." Haklıydı kadın. Ama insanın o an kulağı sağır gözü kör oluyor işte. Değer verdiğin insanla iki kelam konuşmak için her şeye resti çekiyorsun. Bir çok kalp kırıyorsun. Arkama dönüp bakıyorum şimdi. Arkadaşlarımla beraber vakit harcarken kafamı telefona gömmek, annemle telefon yüzünden kavga etmek, yurt müdürümle kavga edip aramı bozmak, Teyzemle kavga etmek... Değer miydi diyor insan bazen onca olanlardan sonra. Değer miydi ?
 Mutluyduk, iyiydik, hoştuk. Saatlerce konuşmalar, imalı imalı gülücükler... Hayat bize güzeldi. Toz pembe her şey. Aradaki saat farkına rağmen benim için gece geç saatlere kadar ayakta kalıyordu. O an her şey durmuş gibiydi. Sanki sadece biz varmışız gibi.
 "Günler, haftalar, aylar geçti. Belki bir çok şey yaşadık belki bir çok şey değişti. Ama tek bir şey değişmedi." Gün geçtikçe ona daha çok bağlandım. Gün geçtikçe onu daha çok sevdim. Ona olan sevgim içimdeki bir kötü huylu tümörcesine yayılıyordu. Bütün uzuvlarıma nüfus etmişti. Kendime beni bırakıp gitse herhalde ölürüm falan gibisinden laflar ediyordum. Hatta o kadar seviyordum ki gözüm o kadar kördü ki bazen kendime diyordum ki "Ulan bu kız bana nasıl bakıyor ?!. Bir bana bak bir ona."
 Annem der ki "İnsan belirli bir yaşı geçtikten sonra naz makamını da geçiyor. O yaşlardan sonra boş yere atılan her trip, olan her küslük, kırılan her bir kalp, saplanan her bir kazık, yıkılan her bir güven duvarı insanda diğer insanlara karşı güvensizlik oluşturuyor. İnsanı diğerlerine güvenemez yapıyor, insanlara olan sevgisi azalıyor." Ben de buna ekliyorum, birine çok bağlanırsanız ve o kişi size kazık atarsa, Annemin söyledikleri on katına çıkıyor. Sizin en değer verdiğiniz insan, sizin her şeyinizi açtığınız, sırtınızı yasladığınız insan sizi sırtından vuruyor. Ve unutmayın, en değer verdiğiniz insan sizi en çok üzen insan oluyor. Sizi mutlu etmesini de, perişan etmesini de çok iyi biliyor.
 Her şey toz pempe gittiği vakitlerde, tabiri caizse, gereksiz, durduk yere, ani küsmeler, dargınlıklar, trip atmalar olmaya başladı. Bunlar ayda bir düzenli olarak olmaya başladı. İnanır mısınız, kendime dedim acaba bayanların özel adet günleri oluyor ondan dolayı mı ki ? Ona göre kendimi ayarlıyım ona göre davranıyım o zamanlar dedim. Bana trip attığı zamanları telefonuma kaydedip acaba düzenli mi o haftaları kestirmeye çalıştım. Ondan da bir sonuç çıkaramadım.
 Sevgim, güvenim, mutluluğum törpülenmeye başlıyordu...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder